6 Kasım 2008 Perşembe
ÇOOKKK ZAMAN OLDU...
1 Eylül 2008 Pazartesi
DENİZ AŞIĞI...


Oğlum da benim gibi denizlere âşık... Tekne gezisinde denize bakışını görmeniz lazımdı... Çocuk seviyor mavilikleri... Teknede karar verdim oğlum denizci olacak :P zaten çocuk neyi ellese hemen bişi yakıştırıyoruz. Biz karar veremedik ki çocuğun ne olacağına o kadar versin :) neyse size yakışıklı oğlumun en son tatil fotoğraflarından bir-iki adet sunuyorum...
28 Temmuz 2008 Pazartesi
Mutsuzluk kalıcı mı?
3 Temmuz 2008 Perşembe
BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM...

Nice mutlu yıllara banaaaa.... Bugün benim doğum günüm.. Bazen hayattan nefret etsem, yorulsam da iyi ki doğmuşum diyorum. Acısıyla tatlısıyla yaşam sürüp gidiyor. Bu sabah güzel bir güne uyandım. Yatakta gerinip kalkmaya çalıştığımda ise korkunç bir bel ağrımın olduğunu farkettim.. Hah dedim kendi kendime... Bugün doğum günün, yaşlanıyorsun ya al işte sana ilk belirti :))) Neyse güldüm geçtim tabi... Gittim hemen afacan oğlumu aldım yatağından yanıma getirdim ve birlikte oyun oynadık... İşte hayatın tadı.. Benim minik yaramazım artık tam anlamıyla yürümeye başladı. Kendine olan güvensizliğini yenmeyi başardı ve bizim parmaklarımızı tutmadan yürüyebiliyor artık. İşte bana en güzel doğum günü hediyesi...
1 Temmuz 2008 Salı
TATİL İSTİYORUM TATİL...
Zor günler geçirdik yine... Kapalı kaldık şehirde. Bu şehir beni boğmaya başladı artık. Sözde tüm tatil mekanlarına yakınız ama her seferinde bir engel çıkıyor karşımıza. Kâh para durumları, kâh zamansızlık derken yine bana annemlerle ve çocuğumla yazlık yolu görünüyor. Eşim işe yeni başladığı için muhtemelen izin alamayacak ve geçen sene olduğu gibi bu sene de beraber tatile hasret kalacağız... Son 4 senedir o kadar yoruldum o kadar yıprandım ki artık dinlenmek ve yenilenmek istiyorum. Yaşım 28 ama 40 yaşın yorgunluğunu taşıyorum omuzlarımda. Gerçekten yorgunum...Aklıma durumuma en uygun olan şarkı geldi... Çok yaşa Mazhar Alanson...
Ne yapsam Ne yapsam
Bir hamak alıp sallansam
Kurtulur muyum bunalımdan hamakta sallansam?
Ne kadar enteresan....
30 Haziran 2008 Pazartesi
KISKANDIM VE OĞLUMUN RESİMLERİNİ YAYINLAMAYA KARAR VERDİM...
Çikolata canavarı :)) köpek yalasa yüzünü doyar :))
Oğluşum ameliyat olduktan sonra hastanedeyken çektim bu resmi ne kadar da uysal değil mi???
Bazı bloglarda -ve hatta en yakınımda börülcemin bloğunda- sürekli çocuk resimleri kendi bebeklerinin resimlerini koyan insanları gördükçe çok kıskandım ve bir tanecik oğluşumun en son en yeni pozlarını burada yayınlamaya karar verdim. hayatın gerçek anlamı oğluşum karşınızda....
27 Haziran 2008 Cuma
AH BU EL YOK MU....
Neyse son günlerde sıcakların da iyice artması nedeniyle evimize bir klima almaya karar verdik. Karar verdik ama bir türlü beceremedik. 12 yıllık bizim evde 4 yıllık mazisi olan hiç kullanamadığımız külüstür klimamızın dün yine servis çağırarak bakımını yaptırmak istedik bir umut çalışır belki diye ama olan yine paramıza ve zamanımıza oldu. Gelen adam en sonunda dedi ki abi bunun motoru yanmış istersen değiştirelim... yuh... kaç kere değişcek bunun motoru? 2 sene önce değişti biz hiç kullanamadan yine motor arızası... velhasıl kelam bir klima almaya kesin kararlıyız ama hangi klimayı beğensek mutlaka bir kişiden şikayet geliyor. Tamamen kararsız bir şekilde ortada kalakaldık. Şimdi düşünüyorum da acaba biz klima falan almaktan vazgeçsek de şöööle uzak serin bi yerlere mi taşınsak??? o da olmaz ki... Bugün sevgili eşim bu işin peşinde koşturacak bakalım neler olacak ne alacaklar ve ne çıkacak... çok merak ediyorum. bu arada biz sanırım 1 hafta daha sıcacık saunadan güzel evimizde oturup off pufff demeye devam edicez.. Bu arada oğluş sıcaktan uyumayacak annesini deli edecek. Aslında haklı garibim. o kadar sıcak ki biz bile uyuyamıyoruz o daha hassas yazık.. elimizde yelpazeler o uyumaya çalışırken biz onu serinletmeye çalışıcaz. canım benim ne kadar da özledim oğluşumu....
24 Haziran 2008 Salı
UZUN ZAMAN SONRA...
12 Haziran Perşembe günü oğlumu inmemiş testis sorunu yüzünden ameliyat ettirdik. Tabi öncesinde tahliller görüşmeler derken 2 haftam onunla uğraşmakla geçti. Ama çok şükür şu anda çok iyi durumda ve ameliyatın etkilerini atlattı. hatta öyle bir atlattı ki ameliyatın 2. günü çocuk sanki içine canavar kaçmış gibi bir oraya bir buraya koşturuyor kendi başına yürüyordu. Neyse ki bu olayı atlattık. Şimdiden sonra önümüzde kalan tek sorun sünnet. Onu da çocuk biraz daha büyüdükten sonra yaptırmayı düşünüyoruz. Oğluşum iyice düzelsin hele...
Bütün bu olayların sonunda 2 gün öce elim şişti ve şu an bu satırları bile gerçekten çok zor yazıyorum. Sağ elim anlamadığım bir ağrı şişmeyle birlikte dün hastaneye gitmeme sebep oldu. iyi ki de gitmişim demek isterdim ama burda hastaneye sağlam giren hasta çıkacak. Neyse bir şekilde üniversite personeli olmam işe yaradı ve işlerimi nispeten hızlı hallettim. Ama şu anda ağrıdan duramıyorum. Aldığım ilaçlar bile hiç etki etmiyor gibi geliyor. Neyse bu da geçer herhalde. Doktorcumun dediğine göre 3 hafta içinde geçmezse tekrar gitmeliymişim. 3 Hafta dayanabilirsem iyi... :))
Bu süre içinde bloğumu çok ihmal ettiğimin farkındayım ama okumayı ihmal etmedim. Arkadaşlarımın listemde adı olan blog arkadaşlarımın bloglarını takip etmeye çalıştım. Biraz onlar kafamın dağılmasına yardımcı oldular... Teşekkürler sevgili arkadaşlarım....
Neyse benden şimdilk bu kadar. daha yazacağım bir şey olursa eklemeler yaparım...
13 Mayıs 2008 Salı
BİR BEBEĞİ BEKLERKEN...
Bebeğimizi ve annemizi tedirgin bir şekilde doğumhane kapısının önünde beklerken tüm sülale :)) Çok güzel bir bekleyişti, çok zordu, heyecanlıydı...
Ve bu resim de bebeği ilk kucaklayan bendenizin minik Egeyle ilk resmi :))
1 Mayıs 2008 Perşembe
BİR MİM İÇİN ÖZÜR...
29 Nisan 2008 Salı
3 KADIN...
1. Kadın hayatta herşeyiyle örnek aldığım, kararlılığı, dürüstlüğü, manevi dayanıklılığına hayran olduğum, önüne çıkan tüm zorlukları aşmayı bilmiş, çok acı çekmiş, hayatından çok fedakarlık yapmış bir insan olan ANNEM...
2. Kadın bana her zaman destek olan, en zor zamanlarımda bir sözüyle, bir bakışıyla içimdeki fırtınaları dindirmeyi başarmış bir insan.. Tam adını vermeyi burda onun izni olmadan uygun görmüyorum.. Emel Hanım...
3. Kadın ise 1950 li yıllarda azimle İngilizce öğrenip, Kanada'da Yüksek Hemşirelik Okulunda 1 yıllık bursa kazanan, azmiyle çok iyi yerlere gelmiş bir insan.. Anneannem... (rahat uyu canım benim)
22 Nisan 2008 Salı
GECENİN ÖTEKİ YÜZÜNDEKİ YALNIZLIK...
GECENİN ÖTEKİ YÜZÜ...
15 Nisan 2008 Salı
YORUMSUZ II
Hatta bugün hızımı alamadım İran İslam devriminin tam bir tanıtımını buldum. onu da burdan ve burdan buyrun...
9 Nisan 2008 Çarşamba
HAYATIMIZ SINAV, HAYATIN SINAVLARI...
Bu aralar aklımı ve sabrımı sınayacak o kadar çok olay oluyor ki dengelemekte zorlanıyorum. Hiç yüzüme bakmayan insanlar benimle konuşmaya çalışıyor (tabi ben de bu yakınlığın nedenini anlamaya çalışıyorum ama başaramıyorum), hayatta en çok istediklerim, heveslendiklerim olmuyor ama ne kadar istemediğim şey varsa hemen önüme çıkıyor. Yoruluyorum çoğu zaman... Anlamaya çalışırken, anlamlandırmaya çalışırken, yorumlamaya çalışırken bir bakıyorum kendimden geçmişim... ne kadar zor şu dünyada bir denge kurup hayatta kalmaya çalışmak..
7 Nisan 2008 Pazartesi
BİRAZ DA BİZDEN..
1 Nisan 2008 Salı
SİNEMALARDAN... İKİ FİLM BİRDEN...


GÜNDEMDEN KISA KISA...
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Bu adamlar acaba gözaltına aldıkları insanlara ne yapıyorlar? Önce Kemal Alemdaroğlu, arkasından İlhan Selçuk hastanelik oldu. Aslında şuna da bağlıyorum bu insanlar onurlu insanlar... Bu şekilde davranılmayı haketmiyorlar ve kendilerine yediremiyorlar sanırım. Bu yüzden hasta oluyorlar... Kişisel sebep bu. Bunun dışında dediğim gibi acaba gözaltındakilere ne yapıyorlar...Bunu bir araştırmak lazım. Umarım İlhan Selçuk kısa zamanda iyileşir çünkü elimizde kalan bir avuç aydını son dönemde bir araya getiren tek isimdir kendisi. Daha söyleyecek çok söz var İlhan Selçuk lütfen çabuk toparla kendini...
Gelelim EXPO2015 rezaletine... Dün çok ilginç bir şey oldu. Tam sonucun açıklanmasına yakın Tv açtım ve merakla beklemeye başladım. İzmir'e böyle önemli bir fuarı yedirecekler mi diye düşünürken ulusal kanallarımızdan birinden bir ananos yapıldı... "2015 Expo İzmirde" Muhabir acayip bir sevinç içinde "İzmirde herkes neşe içinde, davullar çalınıyor, bu güzel haber kutlanıyor..Bundan bir saat önce demiştik İzmirde diye içimize doğmuş..." Arkasından tabi bizde de bir sevinç... İçeriğini çok bilmesek de bu fuarın ülke tanıtımında önemli bir yeri var üstelik 43 milyar $ da gelir bırakacak diye düşündüğümüzden sevindik. Her konuda namı kötü olan biz Türklerin değişik bir açıdan tanıtımı dedik kendimizce... Neyse yarım saat sonra Mehmet Barlas ana haberde ne yazık ki Expo yu Milanoya kaptırdık dedi. Ya arkadaş hiç bizim olmayan bir şeyi nasıl kaptırırsın ki... Bize vermeyecekleri belliydi.. Hepimiz bir umut dedik ama olmadı. Ve bazı uyanık kesimler şimdi bundan kendilerine çıkar sağlamaya çalışıyor. Daha önceki yazılarımdan birinde baksetmiştim. Expo alınamazsa suçlusu AKP ye kapatma davası açan yargıtay başsavcısıdır diye ilan etmişlerdi. Yapmadıkları yatırımın, emeğin sorumlusu suçlusu olarak her başarısızlığımıza bir bahane bulmayı çok kolay başaran biz suçlayacak bir adam bulduk yine.
Gelelim AKP nin kapatılması davasına. Çok sancılı bir şekilde başlayan süreç yine aynı sancılarla devam ediyor. Anayasa Mahkemesi davayı kabul ederdi etmezdi derken dava kabul edildi ve süreç kısmen de olsa başlamış oldu. Tabi bu arada sevgili hükümet kendi lehlerine olayı çevirmeye çalışıyor. Bu arada DTP yi de işin içine alarak, kendi menfaatleri için resmen bölücülerle işbirliği yaparak, bu kapatma olayını tamamiyle kaldırma yolunda adımlar atmaya çalışıyorlar. Tamam kabul ediyorum bir ülkede parti kapatılması hoş bir şey değil ama mecbur bırakıyorsunuz kardeşim. Biriniz terörist, diğeriniz ülkeyi alevi-sünni, Türk-Kürt, müslüman-müslüman olmayan ve daha şimdi aklıma gelmeyen bir çok sınıflamayla bölen parti adı altında misyonerlersiniz. Yazık bu insanlara... Daha doğuracağımız 3 çocuğumuz var yazık bu ülkeye. biz bakamazsak, çocuklarımızı okutması için arayacağımız sponsorlar var bu ülkede...
Neyse benim sinir katsayım arttıkça artıyor.. Doldum doldum biraz daha taşarsam ortalık kötü olacak...
27 Mart 2008 Perşembe
KISA HİKAYE MİM'İ
YORUMSUZ...
HANGİ PEZEVENK
İrticanın Dibi Yoktur......../ İlhan Selçuk
Amerika Irak'ı işgal ederken ne düşünüyordu:
Diktatör Saddam 'i devireceğiz, yerine demokrasiyi
kuracağız; halk bizi çiçeklerle bekliyor...
Ne oldu?.. Irak nerdeee?.. Demokrasi nerdeee?..
***
Amerika bir yandan Irak'ı işgal ederken öte yandan
Türkiye için ne düşünüyordu? .
"Ilımlı İslam Devleti Modeli..."
Kafaya bak sen!..
Irak için demokrasi...
Atatürk 'un kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti için
İslam Devleti Modeli...
***
Amerika'nın Irak'a donuk projesi fos çıktı...
Peki, Türkiye'ye donuk projesinden ne haber?..
Gelen giden haberlere, yorumlara, aklıevvellerin el
altından ve üstünden tezgâhlanan söylentilerine bakılırsa,
Amerika'nın aklı başına gelmeye başlamış...
Diyorlarmış ki:
- Ilımlı İslam Devleti Modeli macerası hem
Türkiye'ye uymadı, hem Amerika'ya zarar verdi...
***
İslam kutsal bir dindir...
Ama, ister ılımlısı olsun, ister radikali, "İslam
Devleti Modeli" nin gerçek adı nedir?..
Tek sözcük:
İrtica!..
Peki, irtica nedir?..
***
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Tahran
sokaklarında kadın avına
çıkmıştı...
O kadının başörtüsünden taşan saçı, bu kadının
türbanından taşan perçemi tesettüre uygun muydu, değil miydi?..
İrtica budur!..
Ama, irtica elbette bu noktada da durmaz...
Ahmedinejad ayni günlerde eski ve yaşlı kadın
öğretmeninin elini öperken fotoğrafçının objektifine yakalanmasın mı!..
İran?daki Hizbullahçılarda tepki kıyamete dönüştü...
***
Mürteci ne diyordu:
- Müslüman İran halkı, şeriata aykırı bu tür
davranışları affedemez!..
İrticainin dibi yoktur!..
İslam Devleti'nin ılımlısı, yumuşağı, serti olmaz!..
Allah adına ahkâm kesmek bir devletin düzeninde ağır
basmaya başladı mı, insan silinir gider...
İnsanin yerini kim alır?..
Mürteci!..
***
İşin en kotu yanı, yüce Allah, Hazreti Peygamber,
Kuranıkerim adına konuşan mürteci sürüsünün devlet düzeninde iktidarı
ele geçirdikten sonra, gün geçtikçe azmasıdır...
Bu takımdan biri, yolda yürüyen Bektaşi'nin ensesine
okkalı bir tokat vurmuş...
Baba hızla donup bakınca açıklamış:
- Ne bakıyorsun Erenler, bu tokat Allah'tandı. ..
Bektaşi:
- İmanım, demiş, elbette öyledir; ama Allah'ın bu
işi hangi pezevengin eliyle yaptırdığına bakıyorum...
Ilımlı İslam Devleti mi?..
Amerika bu isi hangi pezevenk marifetiyle Türkiye'de
tezgâhlamak istiyor?..
26 Mart 2008 Çarşamba
HAKSIZLIK DİZ BOYU...
Sayın Şükrü KIZILOT'a da bu yazısı için teşekkür ederim.. hepimizi ampulun aydınlatamadağı şekilde aydınlattığı için...
Şükrü KIZILOT
skizilot@yaklasim.com
Milletin vekili ile aslının farkıSON günlerde en çok tartışılan ve herkesi ilgilendiren iki konu var. Bunlar "sosyal güvenlik" ve "sağlık hizmetleri" ile ilgili...Bu iki konuda, milletvekilleri yani milletin vekili ile milletin aslı arasındaki farkları biliyor musunuz?Merak edenler için açıklayalım.
SAĞLIK HİZMETLERİ
1. Ödenecek Para:
a) Milletvekilleri: Gaziler gibi yüzde 20’yi bulabilen "özel hastane farkını" ödemiyorlar. Bunun dışında, ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesinde her vatandaştan alınan 2 YTL katkı payını bile ödemiyorlar.
b) Milletin Aslı: Özel hastaneye gittiğinde, yüzde 20’yi bulabilen "özel hastane farkı" ödeyecekler. Ayrıca 2 YTL katkı payını da ödüyorlar.
2. Emeklilere Sağlık Hizmetleri:
a) Milletvekilleri: Emekli milletvekilleri ve ailesinin sağlık giderleri TBMM bütçesinden karşılanıyor. Özel hastanelerden yararlandıklarında, faturanın tamamını TBMM öder. Herhangi bir ad altında para ödemezler.
b) Milletin Aslı: Emekliler ve ailesi, özel hastaneye gittiklerinde, yüzde 20’yi bulabilen "özel hastane farkı" ödeyecekler. Ayrıca kamu hastanelerinde de ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesinde 2 YTL katkı payı, otelcilik hizmeti ve öğretim üyesi farkı ödeyecek.
3. Diş Tedavisinde İmplant Bedeli:
a) Milletvekilleri: Emeklileri de dahil, diş tedavisindeki implant bedelinin tamamı, TBMM’ce karşılanıyor.
b) Milletin Aslı: Bırakınız tamamını, 1 YTL’si dahi ödenmiyor.
EMEKLİLİK
1. Emekli Aylığı Tutarı:
a) Milletvekilleri: Ayda 4.219 YTL emekli aylığı alıyorlar.
b) Milletin Aslı: Bu tutarda bir emekli aylığı hayal...
2. Çalışırken Emekli Aylığı Alabilme:
a) Milletvekilleri: Milletvekilliği görevi sürerken, milletvekili olarak ücret ve ayrıca emekli aylığını aynı anda alabiliyorlar. Bu arada, milletvekilliğinde 2 yılı dolduranlar, emeklilikle ilgili diğer koşulları taşıyorlarsa, "milletvekili emeklisi" olup, aynı anda, hem milletvekili maaşı hem de milletvekili emekli aylığı alabiliyorlar.
b) Milletin Aslı: Kamuda çalışanlar, hizmet süreleri 40 yıl bile olsa, hem ücret hem de emekli aylığı alamıyorlar. Çalışırken ücret, emekli olduklarında da emekli aylığı alabiliyorlar."Milletin aslına dayak, vekiline kıyak gibi bir şey. Peki niye böyle?" diye soranlara;Anayasamızın 86/2. maddesinde, bu konuda özel bir hüküm yer alıyor. Birlikte okuyalım:"TBMM üyelerine ödenecek ödenek ve yolluklar, kendilerine TC Emekli Sandığı tarafından bağlanan, emekli aylığı ve benzeri ödemelerin kesilmesini gerektirmez."Evet... Yanlış okumadınız; yasaya değil, Anayasa’ya özel bir hüküm konulmuş!
3. Çalışan Emekliler:
a) Milletvekilleri: Emekli milletvekilleri, herhangi bir işte çalıştıklarında, "Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP)" ödemezler.
b) Milletin Aslı: Emekli olarak çalıştıklarında, SGDP öderler.
BORÇLANMA
1. Milletvekilleri: 15 yıla kadar, geriye dönük borçlanıp, kolay emekli olabiliyorlar.
2. Milletin Aslı: Bırakınız 15 yılı, bir gün dahi geriye dönük borçlanamıyorlar.
Şimdi, "Milletin aslına tanınmayan bu haklar, vekiline niçin sağlanmış?" diye soranlar olabilir.Haklısınız... Ancak bu sorunun muhatabı biz değiliz; vekillerinize sormanız gerekiyor...
24 Mart 2008 Pazartesi
GELELİM KENDİMİZE...
Gelelim ülke gündemine... Gelişmeleri yakından takip etmeme rağmen bir affallama dönemi geçiriyorum resmen... neler oluyor, bu ülke nereye gidiyor diye düşünürken bi bakıyorsunuz aydınlarımız sorgulara alınıyor, türlü türlü işkenceler ediliyor insanlara. Susturmaya çalışıyorlar bizleri... Sabah iş gelirken Alem FM dinlerim genellikle. Bugün de her zamanki gibi dinlerken Kripto Odası adlı programa denk geldim ve (sunucunun adını ne yazık ki bilmiyorum) muhteşem bir analize kaptırdım kendimi... Beni bu kadar mest eden konuşma şuydu...
"Bundan 2 yıl önce kayıp trilyon davasında Erbakan'ın aldığı hapis cezasını yaşına hürmeten ev hapsine çeviren AKP liler, gecenin 4 ünde 83 yaşında İlhan Selçuk 'u gözaltına aldırırken acaba yaşa hürmetleri nerde kalmıştı?" Gerçekten çok doğru bir tespit. Nerde sizin yaşa saygınız? hani yaşa saygınız sizden olanlara ve sizden olmayanlara karşı değişiyorsa bilelim. çocuklarımıza da öyle öğretelim bundan sonra... Bak bu adam bizden ona saygı göster ama bu adam bizden değil istersen ölsün umursama... Bize yakışmaz...
Diğer yandan sıkıştıkça sıkışan AKP hükümeti nereye saldıracağını şaşırmış durumda. Anlıyorum, bi kuyruk acınız var ama intikam planları yapacağınıza ya da kalan zamanınızı böyle şeylerle tüketeceğinize bi bakın bakalım kendinize.. Acaba adam olur muyuz deyin bi kere... Demokrasi sadece partiniz kapatılacağı zaman gelmesin aklınıza.. Piyasalar kötüye gidiyor diye yargıtay başsavcısını suçlamayın (zira satacak hiçbişi bırakmadınız bu ülkede), expo2015 izmire alınmazsa suçlusu başsavcıdır demeyin... Bir dönün kendinize bakın... Biz bu süreçte ne yaptık diye düşünün..
Ben kendi adıma bir eleştiri yapmak istiyorum haddim olmayarak... Biz ne yaptık bugüne kadar? UYUDUK... Bağıra bağıra gelen bu tehlikeyi görmezden geldik belki de işimize geldi. Şimdi oturduğumuz yerden ah vah edip dövünmek yerine belki harekete geçebiliriz. belki diyorum çünkü birlik olabileceğimizden de emin değilim... Öyle bir böldüler ki bizi parçalara bir parçayaı toplasanız öbür parça ayrılıyor bizden...
Cumhuriyet gazetesi önüne gidip destek veren ve bu hükümetin haksız uygulamalarını protesto eden kişileri yürekten kutluyorum...
20 Mart 2008 Perşembe
BENZERLİK İNANILMAZ...
Türk dostu ve Atatürk hayranı, halen ABD'de yaşayan ve kız kardeşi İran Mollaları tarafından katledilen, bir İran'lı Felsefe Öğretmeninin Türkiye'de ki çağdaş ve Atatürkçü insanlara yazdığı bu mektubu, lütfen dikkatlice ve sonuna kadar okuyun. Ve sonra da iletebildiğiniz kadar çok kişiye, hatta mümkünse tanıdığınız tüm AKP'yi destekleyen insanlara da gönderiniz. Gönderiniz ki hiç olmazsa giden Trenin belki son vagonuna tutunabiliriz… Bu yazıyı daha önce almış ve okumuş olabilirsiniz ama şuna dikkat ediniz lütfen. RTE nereye gitmek üzere…. Çok geç olmadan...Gelecekteki Türk İslam Devleti Başkanının "Fetullah Gülen" olacağını ve Başbakan'ın neden hiçbir ilişkimiz olmayan Tanzanya isimli garip bir ülkeye ziyarete gittiğini daha iyi anlayın.
NE OLUR BUNA DA KOMPLO TEORİSİ DEMEYIN ARTIK CUNKU BELKI DE SIZ BU MAILI OKUDUGUNUZDA,
RTE Türk İslam Cumhuriyeti Başkan Adayı Fetullah GULEN'E saygılarını sunuyor olacaktır.
Sevgili Türkiye deki dostlarım ve kardeşlerim,
Devrim sırasında devrim muhafızları tarafından önce tecavüz edilip, daha sonrada ipe gönderilen çok sevgili kız kardeşim Mehtab'ın anısına...
Bu mektubu sizlere yazmamdaki neden bizim 30 sene kadar önce yaşadığımız o talihsiz ve karanlık günün Türkiye için de yaklaşıyor olduğunu görmem ve bundan daha derin olarak kalbimde hissetmem oldu. Türban yasasının mecliste onaylandığı tarihin İran İslam devriminin olduğu güne denk gelmesi kalbimde bunun ilahi bir güçten gelen uyarı fişeği olduğu hislerini uyandırdı ve bu mektubu kaleme almaya karar verdim. Biliyorum hepiniz kalbinizde karanlığın otoritesini hissettiniz. Karanlık otorite gelmeden hissettirdi yaklaştığını. İran İslam devriminden 1 hafta kadar önce Türkiye'ye gecen, uzun bir sure burada yasayan ve daha sonra Kanada'ya iltica eden ve hâlihazırda bu ülkede felsefe öğretmenliği yapan bir İranlıyım. Atatürk'ün aydınlık Türkiye'sini çok seviyorum ve yüreğim kan ağlayarak İran'da "O gün" gelmeden önceki olayların sanki bir tekrarını sinemada izliyor gibi Türkiye'de görüyorum. Yobaz karanlığında hunharca katledilen kız kardeşim anısına sizlere yalvarıyorum ki, sakin olmaz demeyin! Sakin Türk Ordusu olduğu surece olamaz demeyin çünkü aşağıda anlatacağım gibi o gün geldiğinde tüm orduların eli kolu bağlanabilir. Bizim ailemiz İran'da laik, sol görüşlü ve aydın bir aile idi. Devrimden 1 ay önce bize bile söyleseler idi 1 ay sonra durum bu olacak diye biz bile güler geçerdik, "deli misin?" diye sorardık belki de. Belki de derdik ki "Şah'ın bu güçlü ordusunu nasıl yeneceklerde Şeriat karanlığını getirecekler?".
Sizlere önce Iran İslam devriminin nasıl geliştiğini kısaca anlatmak istiyorum çünkü Türkiye'deki gelişmelerle çok büyük benzerlikler mevcut.
İRAN İSLAM DEVRİMİNİ BAŞARIYA GÖTÜREN AYAKLAR:
1-Büyük kesimi fakirleşen halk dincilerin pençesine düştü. Bu halk yiyecek, giyecek gibi ufak yardımlarla onların safına çekildi. Beyinleri yıkandı ve
fakirliklerinin temelinde kirli ve dinsiz rejim olduğu benliklerine yazıldı. Açlıkla boğuşan halk bu cehaletin pençesine kolaylıkla düştü ve rejime düşmanlaştı. (COK FAKIRLESEN TURK HALKINADA AYNI SEYLER YAPILIYOR)
2-Hep demokrasi ve özgürlük dendi. Humeyni devrimi yapana kadar hep demokrasi ve özgürlük vaat etti. Bu şekilde birçok sol görüşlü insanları da
kendi saflarına çekti. Bu insanlar devrim akabinde ipe giden ilk insanlar oldu. (TURKIYE'DE HEP DEMOKRASI VE OZGURLUK DIYORLAR)
3-Emir komuta zincirinde yapılanmış olan din adamları halkı kontrol altına aldı. (BASI ABD'DE YASAYAN MALUM TARIKAT'IN YAPILANMA BICIMI OLAN "ABI" YAPILANMASI BU EMIR KOMUTA SEKLIDIR VE DEVRIMIN EN ONEMLI AYAKLARINDAN
BIRISI BU EMIR KOMUTA YAPILANMASIDIR. BU EMIR KOMUTA YAPILANMASI DEVRIMIN HALK ORDUSUDUR VE DEVRIM SIRASINDA BU EMIR KOMUTA COK KISA ZAMANDA COK BUYUK KITLELERE EGEMEN OLUR.)
4-Kargaşa ve kaos ortamında askeri Kışlalar basildi. Ellerinde Kur'an ile kışlalar ele geçirildi. (BU AYAGA COK DIKKAT EDELIM CUNKI DEVRIM SIRASINDA TURK SILAHLI KUVVETLERINI ELE GECIRMENIN EN ANAHTAR AYAGI BUDUR.)
Türk silahlı kuvvetleri bildiğim kadarı ile 600-800,000 kişiden oluşan bir kuvvettir. Yalnız unutulmaması gereken gerçek bu ordunun ancak %0,1(Binde Bir) lik bir bolumu rejimin muhafızıdır. Yani Harp okullarında eğitim görmüş subaylar ancak bu kadardır. Geri kalan %99.99 er rejim muhafızı değildir. Onlar emirlere göre hareket eden vücut parçalarıdır. Beyin olan ise az sayıdaki subaylardır. Iran devriminde kargaşa ve kaos ortamında kışlaları basan yobazların ellerinde Kur'an ile erleri geçerek direnen subay ve komutanları katlettiler. Burada kilit nokta ellerinde Kur'an ile harekete gecen büyük halk kitlelerine karşı erlerin silah kullanmakta zorlanacağı gerçeğidir. Zaten kullansalar bile cahil ve beyni yıkanmış halk öyle bir kudretle kışlalara saldırmıştır ki sonunda kışlalar teslim alınmıştır. O askerin açtığı ateş sonucu halktan çok ölen olmuştur ama sonuçta bir noktada erler silah bırakmak durumunda kalmışlardır. Erin kendi başına alacağı savaş inisiyatifi düşmana karşıdır. Ama büyük kitleler halinde ve ellerinde kuranlarla üzerine gelen kendi halkına karşı bu kararlılığı göstermesi mümkün olamaz. Yani er buna bir noktadan sonra direnmez yâda direnemez. Çünkü o er karşısındakinin karanlık bir devrim yapacak olan insanlar olduğunu bilecek bilinçte de değildir, kaybedeceği aydınlığın ne olduğunu da. Bunu bilecek olan sadece subaylardır. Ve kanlarının son damlasına kadar savaşacak olanlarda bu konuda aydınlanmış Türk subaylarıdır. Ama yukarda bahsettiğim üzere onlar ordunun sadece ve sadece en fazla binde birini teşkil ederler. Yani devrimin asil savunucusu Türk ordusunun tümü değildir, sadece subay kademesidir ve erlerin durduğu ve etkisizleştirildiği noktada o subay kademesinin yok edilmesi kolay olacaktır. İran'da ordu bu şekilde etkisiz hale getirilmiştir. "Er düşman işgali durumunda durmaz ve etkisizleştirilemez, sonuna kadar da savaşır, ama büyük bir kudretle gelen kendi halkı karşısında durabilir."
Şu aşamada aldıkları bu büyük ivme ve arkalarındaki çok büyük güçler ile onları normal yollardan durdurmak çok zor olacaktır. Ve bunların durdurulmadan hareket edeceği her gün ivme ve güçlerini artıracak ve isi zorlaştıracaktır. Silahlı kuvvetler ne kadar erken hareket ederse o kadar iyi olur. Sonra geç olabilir. Silahlı kuvvetlerin su veya bu neden ile eli kolu bağlı ise ki öyle görünüyor bu durumda silahlı kuvvetler "O GUN" geldiğinde kışlarını nasıl muhafaza edeceğinin planını çok iyi yapmalıdır. Çünkü kilit bu noktadır. Silahlı kuvvetler etkisiz hale getirilemedigi müddetçe devrim başarıya ulaşamaz. Bu nedenle her askeri kışlaya normal erlerin haricinde kışlaları kanının son damlasına kadar savunacak "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" oluşturulmalı ve bunların böyle büyük bir halk hareketine karşı erlerden önce devreye girip, erler
şaşkınlıklarını üzerlerinden atana kadar çatışmaya girmeleri sağlanmalı ve burada kazanılacak vakit ile gerideki subaylar erlerin dağılmasının önüne geçmelidir. Yani ordunun esas gücü ve gövdesi olan erlerin kontrolü kesinlikle kaybedilmemelidir. Iran ordusunun böyle bir hazırlığı olmadığı için gafil avlandı.
Oluşturulacak olan "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" yobazlar ile çatışırken, erlerde üzerlerindeki şaşkınlığı atacaklar ve subayların organizasyonu ile çatışmalara destek vereceklerdir. Oluşturulacak "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" çok özel eğitilmeli ve de Atatürk'e ve devrimlerine cani pahasına savunacak şekilde inanmış olmalıdırlar. Aksi halde basarîsizlik kaçınılmazdır. Çünkü en son Lübnan'da gördüğümüz üzere davasına inanmış bir kaç yüz Hizbullah Militanı dünyanın en iyi ordularından birisi olan İsrail ordusunu ağır zayiatlarla yenilgiye uğrattı.
Sevgili dostlar ve kardeşler, elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştım çünkü aydınlığı savunmak durumunda olan sizler İran'ın geçtiği bu karanlık tüneli anlamak durumundasınız. İran'ın bu acı tecrübesi sizlerin uyanık olması için bir şans olur umarım.
Aşağıdaki birinci linkte İran'ın devrimin hemen öncesi görüntüleri ile hemen sonrası görüntülerini bulacaksınız. Orada göreceğiniz üzere Iran devrim öncesi belki su anki Türkiye'den bile daha modern. Yani olmaz, olmaz demeyin. İkinci linkte ise Devrim lideri Humeyni'ye kadınların şiir okuması. O linki vermemin nedeni ise o koltukta bir gün bugün ABD'de ikamet eden malum cemaatin başı olan şahsın oturabileceği ihtimalidir. Acı ama sanki tarih tekerrür ediyor.
http://www.youtube.com/watch?v=Gj1rSmQ5kvg
http://www.youtube.com/watch?v=rO2rf8KPacI
Benim çok sevgili kız kardeşim Mehtab anısına yapabileceğim bu kadar. Elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştım. Ama sizin geride kalan, aydınlık yarınlar bekleyen kızlarınız, kardeşleriniz, çocuklarınız ve Mehtab'lariniz için yapabileceğiniz çok şeyler var karanlık "O Gün" çökmeden önce Atatürk Turkiye'si ne... Yapabileceğiniz ilk şey bu mektubu bildiğiniz, tanıdığınız insanlara ulaştırarak daha fazla insani uyandırmak olabilir. O acı çok büyük acı sevgili kardeşler, anlatmak istemiyorum içinizi karartmamak için ama sevgili kardeşim Mehtab keşke bu dünyaya gelmemiş olsa idi de "O gün" o acı sonu yaşamamış olsa idi o karanlık ve pis yobaz şehvetinin pençesinde. Allah sizleri ve Atatürk Türkiyesini korusun o yobaz karanlığının sevgili kardeşim Mehtab'a gösterdiği acı sondan. Anlatamıyorum onu yobazların nasıl katlettiğini, elim varmıyor yazmaya, dilim gitmiyor anlatmaya....
Mohsen Yazd
18 Mart 2008 Salı
İLANEN DUYURULUR!!!
ÇOCUK İSTİSMARINI DURDURUN!!!
Ben de bu konuda Ezginin güncesi, far side of the moon, imgelerin dünyası ve ecinin çilek rüyasını mimliyorum.. Eminim onların bu konuda benden fazla söyleyecek sözleri vardır... Ben ne yazık ki ıvır zıvır konularda çok şey konuşabiliyorken hatta çenemi kapatamıyorken böyle önemli konularda sanki kelimeleri yutmuş gibi tek kelime edemiyorum... Ama sanırım şunu yapabilirim; Sonuna kadar destekliyorum... ÇOCUK İSTİSMARINI DURDURUN...
Aşağıdaki HTML kodunu kullanarak Çocuk İstismarını Durdurun! Banner'ini bloğunuza ekleyin lütfen:
10 Mart 2008 Pazartesi
RECEP İVEDİKSEL BİR GECE...
Film hayatınız her anında, her köşe başında rahatlıkla görebileceğiniz standart bir magandayı anlatıyordu. Adam kaba saba ama duygusal... Maganda ama insanlığı ölmemiş... Argo kelimelerin be konuşmaların çok olması biraz rahatsız etse de filmde en çok gülünen kısımlarda bu konuşmalar oluyor genelde... Eğlenceli bir akşam geçirdiğimizi söyleyebilirim. Bol bol güldük... Ama şu da bir gerçek ki çocuklarıyla beraber gelen aileleri esefle kınadım.. Bu kadar küfürlü, bu kadar argo kelimenin olduğu bir filme ben olsam çocuğumu götürmezdim.. Millet filmleri izletiyor ondan sonra da bu çocuk bu şekilde konuşmayı nerden öğreniyor diye sorguluyor.. Bir de diyor ki üstüne gaffur kaldırılsın kötü örnek, recep yayınlanmasın kötü örnek... E izletme be kardeşim.. madem kötü örnek olabileceğini biliyorsun izletme... Neyse benim yine ukala eğitimci yönüm çıktı meydana :))
Gelelim sonuca... İzlemek isteyenlere tavsiye olunur.. bol bol gülersiniz, ama sanatsal bir yön asla beklemeyin.. Hüsrana uğrarsınız.. Çerez film dediğimiz filmlerden...
7 Mart 2008 Cuma
KİM ACABA??
Yalnız normal sınırlarda kabul edilecek gün içerisindeki duygulanımdaki çökkünlükler depresyon sayılmaz. Depresyon diyebilmemiz için aşağıda sıralanmış belirtilerin gün içerisinde hemen hemen gün boyu ve en az son on beş gündür devam ediyor olması gerekir.
* Hemen her gün ve günün büyük bir kısmında gözlenen çökkün bir duygu-durum hali ( kendini mutsuz, ağlamaklı, kederli hissetme hali).
* Hemen her gün yaklaşık gün boyu süren tüm ya da çoğu etkinliğe karşı ilgi ve zevk almada azalma (daha önce keyif alınan işler, hobiler ve alışkanlıklardan artık hoşlanmama , bıkkınlık, cinsel isteksizlik ).
* Diyet uygulanılmamasına karşın önemli derecede kilo kaybı ya da alımı ( bir ay içinde vücut ağırlığının %5 inden fazlasının artması ya da azalması) ya da hemen her gün iştahta artma yada azalmanın olması.
* Hemen her gün uykusuzluk yada aşırı uyku hali.
* Hemen her gün olağan beyinsel ve vücutsal işlevsellik, hareketlilik halinde azalma ya da huzursuzluk
* Hemen her gün halsizlik ,yorgunluk hisleri,daha önceki günler kadar enerjik hissetmeme.
* Hemen her gün kendini değersiz hissetme,küçük görme,kendini beğenmeme,suçlu ya da günahkar hissetme hali.
* Hemen her gün düşünme ya da konsantrasyon yeteneğinde azalma olması (konuşulanlara, okunan şeylere, izlenilen dikkatini verememe, gibi) ya da kararsızlık hali.
* Tekrarlayan ölüm düşünceleri,intihar planları veya eylemlerinin varlığı.
YAŞASIN BUGÜN CUMA...
3 Mart 2008 Pazartesi
BİR GARİP HALET-İ RUHİYE...
Hayatımda bir şeyler hep eksik gibi geliyor bana. Dışardan bakanlar hep aynı şeyi söylüyorlar... Mutlu bir yuva (!), sağlıklı bir bebek e tabi bir de bu kıtlıkta sağlam bir işim var... Ama bir şeyler eksik kalıyor yine de.. Çözemedim...
19 Şubat 2008 Salı
SON DERS: AŞK VE ÜNİVERSİTE

18 Şubat 2008 Pazartesi
YAŞASIN KAR YAĞDI!!!

Uzun zamandır blogumu yazmaya hem üşeniyordum hem de vakit bulamıyordum... Fakata geçen hafta Goddess Artemis arkadaşımın etkili yazısıyla kendime geldim ve üşenmekten vazgeçtim.. Teşekkür ederim arkadaşım bizi kör uykulardan uyandırıp yeniden yazmaya teşvik ettiğin için....
Önceki akşam başlayan kar yağışıyla birlikte içimde bir şeyler kıpırdanmaya başladı... Lapa lapa yağan "kar"ı görünce bu kadar sevineceğimi hiç düşünmemiştim... Uzun zaman oldu kar görmeyeli, kara dokunmayalı... Yere düşen her kar tanesiyle birlikte çocukluğumun bir parçası geldi gözlerimin önüne... Konya'da yaşadığımız 80'li 90'lı yıllara dönüverdim birden.. Dizimize kadar kar, okul tatil ve biz sokakta o meşhur mahalle arkadaşlarıyla kartopu savaşında, kardan adam yapma telaşında :)) ne güzel günlermiş diye geçirdim aklımdan... Perdemi açtım ve yağan karı çok uzun bir süre izledim.. Şimdi oturduğum şehir çocukluğumun şehrine uzaktan yakından benzemiyor. onu düşündüm... Ama yine de bu şehir de başka güzel oldu kar yağınca... Şimdi bu satırları yazarken iş yerimdeki odamdan dışarıya bakıyorum arada bir... Karşımda göz kamaştıran bir beyazlık, bir güzellik... Üniversite öğrencileri kartopu oynuyorlar :)) "koca adamlar... ne güzel içlerindeki çocuk ölmemiş" diyorum...
İçimdeki kıpırdanmalar acaba benim içimdeki o yaramaz çocuğun da zar zor olsa da yaşadığının bir göstergesi olabilir mi diye düşünüyorum... Evet içimdeki çocuk herşeyi bırakıp sokağa çıkıp karlarda yuvarlanmak istiyor, oraya buraya kartopu atmak, kardan adam yapmak için kar taşımak istiyor... Beynimdeki yetişkin onu durduruyor :(( daha yeni hastalıktan çıktın otur oturduğun yerde... olsun bir daha hasta olurum bir daha yatarım iyileşirim nasıl olsa diyor bir tarafım, diğeri yanıtlıyor: artık sorumlulukların var, hasta olup yatamazsın :((( doğru...
içimdeki çocuk ağlıyor... hatta can çekişiyor kimi zaman... o kadar katılaştım ki hayata karşı soluğumun kesildiğini hissediyorum bazen... duvarlar üstüme geliyor.. daralıyorum... polyanna da yardıma gelmiyor artık :(( çocukluk elden gitti gençlik de yavaş yavaş gidiyor... 30lara merdiven dayadığım şu günlerimde özlem duymaktan başka yaptığım nerdeyse hiçbir şey yok... aynaya bakmak gelmiyor içimden, saçımı taramak hatta mümkünse yerimden hiç kıpırdamamak... garip bir yalnızlık yaşıyorum kendi içimde, dışardaki onca kalabalığın ortasında... Kimseye de anlatamıyorum... paylaşamıyorum...
neyse, nerden başladım nereye bağladım :)) KAR denen çılgın virüs insana neler yapabiliyor işte gördünüz... Bu arada annemle görüştüm annemin de içindeki çocuk ölmemiş... o kadar sevindim ki anlatamam... Kar yağdı diye o kadar sevinmiş ki 2 gündür dilinden düşürmüyor...
Ey kar sen nelere kadirsin....