29 Nisan 2008 Salı

3 KADIN...

Sevgili Goddess Artemis yine çok hoş bir konuya beni de dahil etmiş... Hayran olduğum 3 kadını yazmamı istemiş... Yazalım o zaman....
1. Kadın hayatta herşeyiyle örnek aldığım, kararlılığı, dürüstlüğü, manevi dayanıklılığına hayran olduğum, önüne çıkan tüm zorlukları aşmayı bilmiş, çok acı çekmiş, hayatından çok fedakarlık yapmış bir insan olan ANNEM...
2. Kadın bana her zaman destek olan, en zor zamanlarımda bir sözüyle, bir bakışıyla içimdeki fırtınaları dindirmeyi başarmış bir insan.. Tam adını vermeyi burda onun izni olmadan uygun görmüyorum.. Emel Hanım...
3. Kadın ise 1950 li yıllarda azimle İngilizce öğrenip, Kanada'da Yüksek Hemşirelik Okulunda 1 yıllık bursa kazanan, azmiyle çok iyi yerlere gelmiş bir insan.. Anneannem... (rahat uyu canım benim)

22 Nisan 2008 Salı

GECENİN ÖTEKİ YÜZÜNDEKİ YALNIZLIK...

Stres ve daha farklı bir çok nedenle bozulan ruh halimi en iyi tanımlayan iki şarkıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçmesi mümkün olmayan depresyonum yine şiddetlendi ve beni en iyi Zuhal Olcaydan iki şarkı tanımlar diye düşündüm.. Buyrun... YALNIZLIK...
GECENİN ÖTEKİ YÜZÜ...

15 Nisan 2008 Salı

YORUMSUZ II

Size bir video izletmek istedim bugün.. Son günlerde iyice aklıma takılan "nereye gidiyoruz" sorusunun acı bir cevabı olarak alabilirsiniz bu videoyu... Benim tüylerim diken diken oldu izlerken.. ve her 2 günde bir izliyorum unutmamak için... siz de unutmayın lütfen... burdan buyrun...
Hatta bugün hızımı alamadım İran İslam devriminin tam bir tanıtımını buldum. onu da burdan ve burdan buyrun...

9 Nisan 2008 Çarşamba

HAYATIMIZ SINAV, HAYATIN SINAVLARI...

Yoğun bir çalışma döneminden sonra İzmir'e gidip girdiğim ÜDS sınavı pazartesi günü akşam üzeri açıklandı... Nihayet hep kıyısında kaldığım sevgili not 65 i alabildim... Bunun haklı gururu ve sevincini yaşıyorum. Tabi sevincim her an kursağımda kalabilir çünkü sınırın 70 e yükseltilmesi söz konusu. :(( Neyse hayatta atlattığımız sınavlar öğrenebileceğimiz, anlayabileceğimiz konulardan olsun sadece.. Sabrımızı ve aklımızın dengesini sınamasın hiçbir sınav...
Bu aralar aklımı ve sabrımı sınayacak o kadar çok olay oluyor ki dengelemekte zorlanıyorum. Hiç yüzüme bakmayan insanlar benimle konuşmaya çalışıyor (tabi ben de bu yakınlığın nedenini anlamaya çalışıyorum ama başaramıyorum), hayatta en çok istediklerim, heveslendiklerim olmuyor ama ne kadar istemediğim şey varsa hemen önüme çıkıyor. Yoruluyorum çoğu zaman... Anlamaya çalışırken, anlamlandırmaya çalışırken, yorumlamaya çalışırken bir bakıyorum kendimden geçmişim... ne kadar zor şu dünyada bir denge kurup hayatta kalmaya çalışmak..

7 Nisan 2008 Pazartesi

BİRAZ DA BİZDEN..

Benim sevgili bıcır oğlum artık büyüdü ve bize müzik konserleri veriyor. Aslında bize resital gibi gelen bu gürültüler kimbilir komşularda nasıl sinir katsayısı artışı yapıyordur kimbilir :)). neyse olsun ben yine de oğlumun en son resitalinden bir parçayı sizlerle paylaşmak istiyorum... Karşınızda Ender....

1 Nisan 2008 Salı

SİNEMALARDAN... İKİ FİLM BİRDEN...



Hafta sonu izleyecek bir şey bulmaya çalışırken, gece geç saatte The Promise, orjinal adıyla Wu-Ji filmine denk geldim. Bu film ilk çıktığında eşime bulması konusunda çok baskı yapmıştım fakat codec uyumsuzluğu nedeniyle izleyememiştik. Epik-lirik şiir tadında, değişik bir filmdi. Ama ne yalan söyleyeyim felsefesini anlamak için çok uğraşsam da sanırım adamların vermek istediği fikir benim zihnimde oluşmadı. Filmin görselliğine asla bir sözüm yok çünkü Koreliler gerçekten bu işi çok iyi başarıyorlar. İzlemek isteyen olursa tavsiye ederim. Değişik bir yapım..


İzlediğim ikinci filmse Şeytan Marka Giyer... Orjinal adı "The Devil Wears Prada" olan film sanırım hem reklam olacak diye hem de bizler Prada markasını bilemeyiz diye Şeytan Marka Giyer olarak çevrilmiş dilimize. Neyse gelelim filme.. Film zaten insanların ayakkabılarını göstererek başlıyor. Hikayeyi anlatmayacağım. belki izlemek isteyenler olabilir. Film boyunca ne şeytan ne prada vardı, ne de isimleri geçti. :))) filmden çıkarabildiğim anafikir ise hırsla çalışırsan başarabilirsin, ama bazı şeylerden de fedakarlık etmek zorunda kalabilirsin. Meryl Streep gerçekten iyi bir oyunculuk sergilemiş. Büründüğü roldeki duyguları çok iyi yansıtıyordu bence.. Bu oyunculuğa rağmen klasik Amerikan filmlerinden biri işte. Artık Amerikalıların yaptığı filmler çok sarmıyor beni. Konu genelde aynı.. Ya dünyayı tek başına kurtaran bir adam, ya çocuğu için herşeyi göze alan bir aile, ya haksız yere açtıkları savaşlarda mecburen kahraman olan bir asker ya da standart romantik komedileri ki bunlarda da esas kız esas oğlanla beraberdir ve araları açılır film boyu bununla uğraşırlar ya da esas oğlan esas kızı tavlamaya çalışıyordur, arkadaşlarıyla iddiaya girer... Neyse hafta sonundan 2 film birden hangisi sizi sararsa buyrun.

GÜNDEMDEN KISA KISA...

Dolu dolu bir hafta sonu daha geçti hatta bir de üstüne işe gidilmemiş (sağlık sorunları nedeniyle) bir pazartesi de geçti ve ben yine buralardayım. Yeni saat uygulamasına hala alışamadım. Sabahları uyanamıyorum . :( Neyse.. gelelim gündemimize...
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Bu adamlar acaba gözaltına aldıkları insanlara ne yapıyorlar? Önce Kemal Alemdaroğlu, arkasından İlhan Selçuk hastanelik oldu. Aslında şuna da bağlıyorum bu insanlar onurlu insanlar... Bu şekilde davranılmayı haketmiyorlar ve kendilerine yediremiyorlar sanırım. Bu yüzden hasta oluyorlar... Kişisel sebep bu. Bunun dışında dediğim gibi acaba gözaltındakilere ne yapıyorlar...Bunu bir araştırmak lazım. Umarım İlhan Selçuk kısa zamanda iyileşir çünkü elimizde kalan bir avuç aydını son dönemde bir araya getiren tek isimdir kendisi. Daha söyleyecek çok söz var İlhan Selçuk lütfen çabuk toparla kendini...
Gelelim EXPO2015 rezaletine... Dün çok ilginç bir şey oldu. Tam sonucun açıklanmasına yakın Tv açtım ve merakla beklemeye başladım. İzmir'e böyle önemli bir fuarı yedirecekler mi diye düşünürken ulusal kanallarımızdan birinden bir ananos yapıldı... "2015 Expo İzmirde" Muhabir acayip bir sevinç içinde "İzmirde herkes neşe içinde, davullar çalınıyor, bu güzel haber kutlanıyor..Bundan bir saat önce demiştik İzmirde diye içimize doğmuş..." Arkasından tabi bizde de bir sevinç... İçeriğini çok bilmesek de bu fuarın ülke tanıtımında önemli bir yeri var üstelik 43 milyar $ da gelir bırakacak diye düşündüğümüzden sevindik. Her konuda namı kötü olan biz Türklerin değişik bir açıdan tanıtımı dedik kendimizce... Neyse yarım saat sonra Mehmet Barlas ana haberde ne yazık ki Expo yu Milanoya kaptırdık dedi. Ya arkadaş hiç bizim olmayan bir şeyi nasıl kaptırırsın ki... Bize vermeyecekleri belliydi.. Hepimiz bir umut dedik ama olmadı. Ve bazı uyanık kesimler şimdi bundan kendilerine çıkar sağlamaya çalışıyor. Daha önceki yazılarımdan birinde baksetmiştim. Expo alınamazsa suçlusu AKP ye kapatma davası açan yargıtay başsavcısıdır diye ilan etmişlerdi. Yapmadıkları yatırımın, emeğin sorumlusu suçlusu olarak her başarısızlığımıza bir bahane bulmayı çok kolay başaran biz suçlayacak bir adam bulduk yine.
Gelelim AKP nin kapatılması davasına. Çok sancılı bir şekilde başlayan süreç yine aynı sancılarla devam ediyor. Anayasa Mahkemesi davayı kabul ederdi etmezdi derken dava kabul edildi ve süreç kısmen de olsa başlamış oldu. Tabi bu arada sevgili hükümet kendi lehlerine olayı çevirmeye çalışıyor. Bu arada DTP yi de işin içine alarak, kendi menfaatleri için resmen bölücülerle işbirliği yaparak, bu kapatma olayını tamamiyle kaldırma yolunda adımlar atmaya çalışıyorlar. Tamam kabul ediyorum bir ülkede parti kapatılması hoş bir şey değil ama mecbur bırakıyorsunuz kardeşim. Biriniz terörist, diğeriniz ülkeyi alevi-sünni, Türk-Kürt, müslüman-müslüman olmayan ve daha şimdi aklıma gelmeyen bir çok sınıflamayla bölen parti adı altında misyonerlersiniz. Yazık bu insanlara... Daha doğuracağımız 3 çocuğumuz var yazık bu ülkeye. biz bakamazsak, çocuklarımızı okutması için arayacağımız sponsorlar var bu ülkede...
Neyse benim sinir katsayım arttıkça artıyor.. Doldum doldum biraz daha taşarsam ortalık kötü olacak...