18 Eylül 2007 Salı

Mutluluğun resmi?


Saçmalamaya hiç niyetim yok. Mimlenmişim işte :) ben de buna ayak uydurup koyayım dedim mutluluğun resmini...

14 Ağustos 2007 Salı

SERTAP ERENER VE FAHİR ATAKOĞLU


Geçen hafta (9 Ağustos) Sertap Erener ve Fahir Atakoğlu'nun birlikte verdiği konsere gittik eşimle. Çok eğlenceli ve güzel bir konserdi. Bu kadar iyi bir sahne daha önce görmemiştim. Sertap Erener hem sesiyle, hem sahnesiyle hem de esprileriyle muhteşemdi. Konserden çıktığımda büyülenmiş gibiydim. Yine gelse yine giderim konserine diyeceğim nadir sanatçılardan... Fahir Atakoğlu deseniz öylesine. Piyanoyu dinlerken mest oldum..Hatta kendimi kaptırmaya çalıştım çünkü yanımdaki kızlar çıtır çıtır çekirdek yediler. Arada bir onları duymayıp Fahir Atakoğlu'nu dinlemeye kaptırabildim kendimi. Muhteşemdi yani. 2 gün sonra da Sezen Aksu konseri var. Bakalım ona gidebilecek miyiz...

7 Ağustos 2007 Salı

İNSANLAR NE KADAR İLGİNÇ...

Bugünlerde aklıma bu takılıyor hep... İnsanlar ne kadar ilginç...
Bir başkasının hayatına müdahale etmeyi çok seviyorlar.. Sen ne plan yapmış olursan ol hiç saygı yok. Olur olmaz bir saatte telefon edip ya neden yapmıyorsunuz şunu yapsanıza deme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar. Ama yaptıkları hareketin karşılarındaki insanın huzurunu kaçırabileceğini, onu bazı şeylere mecbur edebileceğini hiç düşünmüyorlar. Bence insan önce kendi hayatına ve yaptıklarına bakmalı. Sen neyi ne kadar yapıyorsun. Ondan sonra eğer sana izin verilirse başka insanların hayatına karış.
Herhalde biz çok fazla taviz verdiğimiz için bu işler böyle oluyor. Denge kurmak zor. Ama ben sıkılmaya başladım artık. Hoşgörü sınırımı çoktan geçtim zaten. Bundan sonraki davranışlarım kırıcı olacak diye korkuyorum...

3 Temmuz 2007 Salı

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM...


Bugün benim doğum günüm.. Yani doğduğum gün... Geriye dönüp baktığımda 27 senelik bir film görüyorum. Her doğum günümde aslında çok garip hissederim. Bazen sorgularım kendimi neden geldim dünyaya diye ama iyi ki gelmişim diye düşünürüm sonra. İyi ki varım...
Mutlu yıllar bana...

20 Haziran 2007 Çarşamba

Meninas ve Picasso




ODTU Isletme'nin deli ama cok bilge, hem en sevilen hem en nefret edilen profesoru Muhan Hocanin Strateji Yonetimi dersinin ilk sinifi ogretim uyeleri tarafindan bile katilimiyla gecer ki her senesi ayri ilginctir Derslerinden birinden bir anekdot


Muhan Soysal tepegöze bir Picasso resmi koyar. Herkes bakar bakar ama tarzi zaten kubik olan surrealist resimde sanatla fazla ilgilenmeyenlerin anlayabilecegi cok az sey vardir. Bozuk perspektifli bir oda, sari uzun sacli yaratiga benzeyen bisey. Etrafinda baska yaratiklar, yerde yine bir yaratik ve arkadaki sekli bozuk ici parlak dikdortgenin icinde baska biseyler daha. 5-10 dakka hicbisey soylemeden sinifi izleyen hoca, birazdan Picasso'nun resmini alip Meninas'in bir resmini koyar. Bu resimde sandalyenin uzerinde oturan sari uzun sacli bir aristokrat kizinin etrafindaki dadilari onun sacini tararken yerde kopegi yatmaktadir. Ve babasi arkasindan isik sizan kapidan kizini izlemektedir. Ancak ikinci resmi gorunce Picasso'nun resmindeki ogelerin ne oldugunu ve bu resmin Meninas'in tablosuna gonderme olarak yapilmis oldugunu farkeder tum sinif. Ve Muhan Soysal hic unutamayacagimiz dersini verir:


"Hayatta hicbirsey Meninas'in resmi kadar belirgin ve net degildir. Is hayati gercekleri size Picasso'nun resmindeki gibi sekil degistirmis olarak gosterir. Picasso'nun resmine bakip, Meninas'in resmini gorebilenleriniz basarili olacak, digerleri kubik sekillere bakip yanlis anlamlar cikarmaktan gercekleri hic goremeyecek."
Yukarıdaki yazı bana internet kanalıyla geldi. Yazarını bilmiyorum ama okuyunca gerçekten çok doğru sözler içerdiğini ve sizlerle paylaşmam gerektiğini düşündüm..

12 Haziran 2007 Salı

HAFTA SONU...


Geçen hafta sonu (8-10 Haziran) Marmaristeydik. Eşim ve oğluşumla ilk defa yalnız tatile çıktık. İçmelerde Letoile otelde kaldık. Otel 4 yıldızlı olmasına rağmen 5 yıldız konforunu hiç aratmadı. Gerçekten yemekler, servis, odalar, havuzu ve herşey dahil sistemi çok iyiydi. Kısa da olsa hava değişimi çok iyi geldi. Tabi benim için tatilden çok yorgunluk oldu ama değerdi. Otele de tıkılıp kalmadık zaten içmelerin içinde dolaştık alışveriş yaptık. Gitmeyi düşünen herkese tavsiye ediyorum. Marmarisin doğası gerçekten çok güzel. Her taraf yemyeşil, deniz tertemiz. En kısa zamanda bir ufak kaçış daha yapmak gerek... :)

7 Haziran 2007 Perşembe

NE KADAR ANLAMSIZ İŞLERLE UĞRAŞIYORUZ...


EMEK EMEK, TÜM ZAMANINI HARCAYARAK EŞİNLE AİLENLE ÇOCUĞUNLA GEÇİREBİLECEĞİN GÜZEL ZAMANLARDAN FEDAKARLIK EDİP KİŞİSEL VE KARİYER GELİŞİMİN İÇİN TEZ YAZIYORSUN, ARAŞTIRMA YAPIYORSUN VE BİR BAKIYORSUN YAPTIĞIN ÇALIŞMA ASLINDA YAPILACAK KIRTASİYE İŞLERİNDEN DAHA ÖNEMSİZ... İSYAN EDİYORUM...

4 Haziran 2007 Pazartesi

MUTLULUK...

Hayat o kadar adaletsiz ki isyanımı dile getirecek bir yol bulamıyorum artık... İçimdeki sessiz çığlık öfkeye dönüşüyor. Hem kendimden yiyorum hem sevdiklerimden.. Yoruldum. Çok yorgunum. Umursama diyorum ama olmuyor. Umursamayan yanım çürüyor içimde.. Mutsuzum.. Mutluluğun tanımını unuttum. Arkadaşlarımla geçirdiğim saatler dışında hiçbir şey beni mutlu etmiyor. Onlarla beraberken unutuyorum sıkıntılarımı bir de oğluşumlae ilgilenirken. Dünyada herşey geçiyor tüm sevinçler sıkıntılar, bize kalan posaları oluyor. Avutmuyor mutlu olduğum günleri düşünmek artık...Mutluluk arıyorum, mutluluk istiyorum, mutluluk...

30 Mayıs 2007 Çarşamba

DRAMA KURSU ANILARI I

6 haftadır zor zahmet, kah kaçmayı düşünerek kah yorgunluktan bitmiş bir şekilde devam ettiğimiz drama kursumuzda her geçen gün daha eğlenceli oyunlar oynuyoruz. Bu oyunlarımız esnasında hem eğleniyor hem de bir ürün çıkarmanın mutluluğunu yaşıyoruz. dün de böyle günlerden biriydi. 5 kişilik bir grup oluşturduk (ayrıntısına girmek istemiyorum) ve bize verilen kelimelerden bir hikaye ortaya çıkarmaya çalıştık. ve ortaya çıkan hikayeyi sizinle de paylaşmak istedim.

FİLM BİTTİ

Herkesin duygularını yansıttığı ortamlarda insanlarla birlikte bir yeşil alan yaratmaktı düşlediğim. İlk müzikle, ilk konserine çıkmış bir çocuk heyecanıydı aklımda kalan. Müzik sesi coşku oluyor, artıyordu. Müzik arttı mıinsan sayısı da artıyor, üzüntüler hayata karışıp gidiyordu.
Çocukluğumda çıktığımız yolculuklar gibiydi. Hayatımın aşklarıydı o yollar. Her sahil, bir film karesi gibi geçip dururdu pencereye yansıyan görüntülerinden. Annemin huzurlu sesi gelirdi kulağıma sonra. İçten bir dans süzülürdü arabaya, yavaş yavaş artar, coşkulu bir konsere dönüşürdü. Bir bakardım, rüya oluverirdi herşey, bir bakardım sonbahar...
Gökyüzü hüzün grisine bürünüp, sarının tonlarını ayrılığı çağrıştırırcasına mavi bir dinginliğe sürüklerken, topraktaki enerji, sevinç ve bereket kaybolup giderdi.
Garipti sarı sonbaharda, sahilde gezerken içim. Bir yanım huzurlu bir mutlulukla kıpır kıpırken, bir yanımda bir şeyleri geride bırakmanın acısı vardı. Evet, özgür olmayı, bu hayatı ben istedim belki ama kolay olmuyordu. Olmadı işte...
Üzgündüm... İyi bir yüreğin düğün sevincini kursağında bıraktığım için üzgündüm. Ancak içimin ezgisi arttıkça uçsuz bucaksız diyarlar beni çağırıyordu. Ardıma bakmadan, yine de anılarımla el ele, yürüyordum... Kaçıyordum...
Ezgi, Suna, Özge, Tolga, Atiye

28 Mayıs 2007 Pazartesi

VE SİNEMALARDA...





25 Mayıs tarihinde Karayip Korsanları: Dünyanın sonu gösterime girdi. Tabi önceki iki filmi de izlemiş olmam nedeniyle bana çok uzun bir bekleyiş gibi gelen bu bölümün ilk gösterimini yakaladım. Bir nevi gala.. (keşke johnny depp de olsaydı :)) çok büyük ümitlerle girdiğim filmden mest olmuş şekilde çıktım. bu kadar güzel bir kurgu, görsel efekt herhalde yüzüklerin efendisi serisinde vardı sadece. Bu adamlar yine başarmışlar. filmi sonuna kadar soluksuz izledim. Yalnız sanırım 4. filmi de çekecekler. Artık işin suyunu çıkaracaklar gibi geliyo bana. bir gün bi bakıcaz karayip korsanları 325. bölüm: ıvır zıvır ... Neyse filmi izlemek isteyen herkese tavsiyem bir an evvel, hiç vakit kaybetmeden hatta bu yazıyı okuduktan sonraki 5 dk. içinde izlemeye gitmeleri... Efemine korsanımız Jack Sparrow yine oyunculuğunun doruğuna çıkmış. Bundan sonra oynadığı filmlerde de acaba bunu hissedebilecek miyiz? izleyip göreceğiz...


Bunun dışında bir kaç film daha vardı ama ne yalan söyleyeyim isimlerini bile hatırlamıyorum :)

11 Mayıs 2007 Cuma

ŞİMDİ SÖZ SIRASI KENANDA...


Olurdu olmazdı, yok çalıntıydı kopyaydı derken eurovision 2007 de geldi çattı. Hatta dün yarıfinal elemeleri de yapıldı. Finalde yarışacak 24 ülke arasına girmeyi başardık. Bakalım cumartesi günü yapılacak finalde hangi siyasi oyunlar oynanacak ve ne kadar oy alabileceğiz... Aslında bu ülkelerin savaşma seviş politikası diyebiliriz. Adamalar bu şekilde veriyorlar birbirlerine mesajı. Geçen seneyi hatırlatmak isterim. Ermeni soykırımı ile ilgili tartışmaların alevli olduğu bir sırada Ermenistan'a -bu soykırımın gerçekten yapıldığı görüşünü destekleyen ülkelerden- puan yağmıştı. Ve Ermenistan ilk 14 içinde kalırken biz ya 15 ya da 16. sırada yer alıp mecburen bu sene yarıfinale de katıldık. Hoş bunda geçen seneki acayip şarkımızın payını da eklemek gerek :D Bakalım bu finalde neler olacak. Cumartesi akşamını büyük bir heyecanla bekliyorum.

24 Nisan 2007 Salı

NİHAYET AÇIKLADILAR...

Günlerdir aklımızı karıştıran sorunun cevabı bugün verildi nihayet... AKP cumhurbaşkanı adayı olarak kimi gösterecek? Tabii ki Abdullah Gül... Neden mi?
  1. Bülent Arınç çok sivri dilli ve çok göze batan birisi, daha önce başörtüsü muhabbetinden dolayı adı çok anıldı. O zaten olamazdı...
  2. Tayyip amca pasif konuma geçmek istemezdi çünkü o halkın önünde lider gibi görünerek prim yapıyor. Zannediyor ki o gidince partisi dağılacak.. (olabilir de tabi :))
  3. Dış işleri bakanı olarak görev yaptığı sürede çok övgü alan ve uluslararası (arap ülkeleri) arenada tanınan birisi olduğu için Abdullah GÜL...
  4. Ersönmez Yarbay da zaten parti tarafından kararlaştırılmış bir isim... Önce onu kendi isteğiyle çıkmış gibi gösterip ortamı biraz olsun yumuşatmak istediler ama başaramadılar. Yani bu adamın zaten şansı yok...

Ya bu kadar ülkenin gündemine oturmaya ne gerek vardı? Avrupada böyle bir seçim olacağı zaman adaylar 6 ay öncesinden belli oluyor ve hiç bu kadar ortalık bulandırılmıyor. Neyse biz ülkemize dönelim.. Şimdi karşısına kim çıkacak diye çok merak ediyorum... Şu anda 3 adayımız var. 2 tanesinin şansı yok zaten... Abdullah Gül de bunların arasından sıyrılıp çıkıyor. Aslında düşününce kötünün iyisi denebilir ama demesek daha iyi. Ülkenin daha çağdaş insanlara ihtiyacı var. Bakalım görelim bundan sonra neler olacak...

17 Nisan 2007 Salı

Değişen Dünyam...


Herkesin hayatında belli dönüm noktaları var aslında...

Çoğu kişi bu dönüm noktalarını es geçiyor ve nedeeen sonra farkına varıyor. Anlatacağım hikaye benim hayatımın dönüm noktası...

Bir 19 mayıs sabahı, sıradan bir gün milli bayram ve tatil olması dışında... Elimde bir gebelik testi ve sonuç ortada...

Neler hissettiğimi anlatmam çok zor... Bunu anlatabilecek bir kelime benim dağarcığımda yok. Aslında belki Avrupa Yakası dizisinden bir replik bunu anlatabilir: COŞKULU BİR DİNGİNLİK..

Bir çocuğum olacaktı ve ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Hatta hayatımda fazladan bir insana daha yer açabilecek miydim onu bile bilmiyordum. Üstelik bu insan bana muhtaç olacaktı. Tüm hayatımı değiştirecekti, ona göre kararlar vermeye başlayacaktım, ona göre uyumaya ve uyanmaya başlayacaktım.. Çok karmaşık duygular yaşadım uzunca bir süre.. İşin kötüsü bu bebeği istediğimden bile emin değildim. Zamana bıraktım bu fikirlere alışmayı.. Ve esas bomba sonra geldi :) . İkizlerim olacaktı ve bu yukarıdaki tüm yazdıklarımın 2 ile çarpılması demekti :S .

Neyse... Zaman gerçekten ilaç oldu bu fikre de alıştım. İkizlerimi daha doğmadan çok sevmeye başladım. Resimlerini yanımda taşıdım çok uzun bir süre.. (ultrason çıktıları tabi bu resimler :)) Cinsiyetlerini öğrendiğimde kendimce isimler taktım, onlarla konuştum, masallar anlatım.. Yalnız çoğu kadının aksine benim hamileliğim 6.5 ay sürdü... Ve zaten olanlar da ondan sonra oldu. Ani bir kararla benim miniklerim dünyaya gelmek istediler. Biliyorum 2.5 ay kadar acele ettiler ama yapılabilecek bir şey yoktu artık, onların istediği gibi olacaktı herşey... Minik kızım ve oğlum 5 kasım günü dünyaya geldiler... Minicik bedenleri o kadar çelimsizdi ki kuvözde toparlanmaları gerekiyordu. Özel bakıma muhtaçtılar. Ve gereken herşey yapılmasına rağmen minik kızım Melek daha fazla tutunamadı ve aramızdan 41 saat sonra ayrıldı. Üzülmeye bile fırsatım olmadı desem yeridir. Çünkü bana muhtaç bir bebek daha vardı. Umudumu yitirmemem ve oğlum için ayakta durmam gerekiyordu. Oysa kızımla da paylaşmak istediğim ne kadar çok şey vardı...

Oğlum, Enderim... Ne zor yollardan geçti.. Tabi biz de onunla aynı yollardan yürüdük.. İlk gördüğümde onun da yaşamayacağını düşünmüştüm. O kadar zayıf ve küçüktü ki... İtiraf etmeliyim o zaman yüreğim cız etti... Kendimi suçladım uzunca bir süre.. Ama ne yaparsan yap olacağa ve öleceğe çare yoktu...

Enderim o kadar sıkı tutundu ki hayata 59 gün hastanede kaldıktan sonra bir gece elime tutuşturuverdiler al bu senin çocuğun diye.. Tam 10 gün acaba ne zaman alıp gidecekler bu çocuğu elimden diye düşündüm. Benimsemek zor oldu.. Çünkü 2 ay çocuk yoktu ve başkasının çocuğunu ziyaret eder gibi hastaneye gidip geliyordum.

Şimdi dünyaları verseniz bebeğimden ayrılmayı göze alamam. O kadar hayatımın içinde o kadar benim ki... Tüm hayatımı ona göre planlamak, ona göre uyuyup uyanmak hiç de zor gelmiyor..

Bunları neden anlattım? Okuyun moraliniz bozulsun diye değil, sadece içimde belki de çok uzun zamandır sakladığım ve kendimle bile paylaşamadığım duygulardı burda yazdıklarım. Aslında bu konuda yazılacak daha çok şey var şimdilik bu kadarına gücüm yetti. ( Bu arada bebeğimin üzerindeki kıyafet prematüreler için özel üretilmiş olan 45 cm. lik kıyafet ama o bile ne kadar büyük )

Ben de varım...

Arkadaşlarım "biz blog oluşturuyoruz sen de bir tane oluştur ve bize katıl" dediklerinde aslında çok da sıcak bakmamıştım. Ama sonradan içini dökmenin, insanlarla bir şeyleri paylaşmanın güzel bir yolu olduğunu farkedince "ben de varım" dedim. Ve şimdi buradayım...
Ne anlatırım, ne konuşurum, ne kadar saçmalarım şimdiden bilemiyorum.
Ama BEN DE VARIM...