6 haftadır zor zahmet, kah kaçmayı düşünerek kah yorgunluktan bitmiş bir şekilde devam ettiğimiz drama kursumuzda her geçen gün daha eğlenceli oyunlar oynuyoruz. Bu oyunlarımız esnasında hem eğleniyor hem de bir ürün çıkarmanın mutluluğunu yaşıyoruz. dün de böyle günlerden biriydi. 5 kişilik bir grup oluşturduk (ayrıntısına girmek istemiyorum) ve bize verilen kelimelerden bir hikaye ortaya çıkarmaya çalıştık. ve ortaya çıkan hikayeyi sizinle de paylaşmak istedim.
FİLM BİTTİ
Herkesin duygularını yansıttığı ortamlarda insanlarla birlikte bir yeşil alan yaratmaktı düşlediğim. İlk müzikle, ilk konserine çıkmış bir çocuk heyecanıydı aklımda kalan. Müzik sesi coşku oluyor, artıyordu. Müzik arttı mıinsan sayısı da artıyor, üzüntüler hayata karışıp gidiyordu.
Çocukluğumda çıktığımız yolculuklar gibiydi. Hayatımın aşklarıydı o yollar. Her sahil, bir film karesi gibi geçip dururdu pencereye yansıyan görüntülerinden. Annemin huzurlu sesi gelirdi kulağıma sonra. İçten bir dans süzülürdü arabaya, yavaş yavaş artar, coşkulu bir konsere dönüşürdü. Bir bakardım, rüya oluverirdi herşey, bir bakardım sonbahar...
Gökyüzü hüzün grisine bürünüp, sarının tonlarını ayrılığı çağrıştırırcasına mavi bir dinginliğe sürüklerken, topraktaki enerji, sevinç ve bereket kaybolup giderdi.
Garipti sarı sonbaharda, sahilde gezerken içim. Bir yanım huzurlu bir mutlulukla kıpır kıpırken, bir yanımda bir şeyleri geride bırakmanın acısı vardı. Evet, özgür olmayı, bu hayatı ben istedim belki ama kolay olmuyordu. Olmadı işte...
Üzgündüm... İyi bir yüreğin düğün sevincini kursağında bıraktığım için üzgündüm. Ancak içimin ezgisi arttıkça uçsuz bucaksız diyarlar beni çağırıyordu. Ardıma bakmadan, yine de anılarımla el ele, yürüyordum... Kaçıyordum...
Ezgi, Suna, Özge, Tolga, Atiye