27 Mart 2008 Perşembe

KISA HİKAYE MİM'İ

Sevgili Goddess Artemis 55 kelimelik öykü yazımı konusunda beni de mimlemiş. Ancak bugün cevap veremiyorum yarın en seçme en beğendiğim hikayelerimden biriyle cevap vermeyi düşünüyorum. Ancak serbest çağrışıma uymayacağı için de endişeliyim . :)) neyse yarın olsun ben bir yolunu bulur bir şeyler yaparım :)) bugün serbestini bırak çağrışım yapacak gücüm kalmadı :)))

YORUMSUZ...

Bu yazı dava edildi ama davayı ilhan Selçuk kazandı. Bu yazıyı yorumsuz yayınlıyorum.. Yorum size ait...

HANGİ PEZEVENK

İrticanın Dibi Yoktur......../ İlhan Selçuk

Amerika Irak'ı işgal ederken ne düşünüyordu:
Diktatör Saddam 'i devireceğiz, yerine demokrasiyi
kuracağız; halk bizi çiçeklerle bekliyor...
Ne oldu?.. Irak nerdeee?.. Demokrasi nerdeee?..

***
Amerika bir yandan Irak'ı işgal ederken öte yandan
Türkiye için ne düşünüyordu? .
"Ilımlı İslam Devleti Modeli..."

Kafaya bak sen!..
Irak için demokrasi...
Atatürk 'un kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti için
İslam Devleti Modeli...

***
Amerika'nın Irak'a donuk projesi fos çıktı...
Peki, Türkiye'ye donuk projesinden ne haber?..
Gelen giden haberlere, yorumlara, aklıevvellerin el
altından ve üstünden tezgâhlanan söylentilerine bakılırsa,
Amerika'nın aklı başına gelmeye başlamış...
Diyorlarmış ki:
- Ilımlı İslam Devleti Modeli macerası hem
Türkiye'ye uymadı, hem Amerika'ya zarar verdi...

***
İslam kutsal bir dindir...
Ama, ister ılımlısı olsun, ister radikali, "İslam
Devleti Modeli" nin gerçek adı nedir?..
Tek sözcük:
İrtica!..
Peki, irtica nedir?..

***
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Tahran
sokaklarında kadın avına
çıkmıştı...

O kadının başörtüsünden taşan saçı, bu kadının
türbanından taşan perçemi tesettüre uygun muydu, değil miydi?..
İrtica budur!..

Ama, irtica elbette bu noktada da durmaz...
Ahmedinejad ayni günlerde eski ve yaşlı kadın
öğretmeninin elini öperken fotoğrafçının objektifine yakalanmasın mı!..
İran?daki Hizbullahçılarda tepki kıyamete dönüştü...

***
Mürteci ne diyordu:
- Müslüman İran halkı, şeriata aykırı bu tür
davranışları affedemez!..
İrticainin dibi yoktur!..
İslam Devleti'nin ılımlısı, yumuşağı, serti olmaz!..
Allah adına ahkâm kesmek bir devletin düzeninde ağır
basmaya başladı mı, insan silinir gider...
İnsanin yerini kim alır?..
Mürteci!..

***
İşin en kotu yanı, yüce Allah, Hazreti Peygamber,
Kuranıkerim adına konuşan mürteci sürüsünün devlet düzeninde iktidarı
ele geçirdikten sonra, gün geçtikçe azmasıdır...

Bu takımdan biri, yolda yürüyen Bektaşi'nin ensesine
okkalı bir tokat vurmuş...
Baba hızla donup bakınca açıklamış:
- Ne bakıyorsun Erenler, bu tokat Allah'tandı. ..
Bektaşi:
- İmanım, demiş, elbette öyledir; ama Allah'ın bu
işi hangi pezevengin eliyle yaptırdığına bakıyorum...

Ilımlı İslam Devleti mi?..
Amerika bu isi hangi pezevenk marifetiyle Türkiye'de
tezgâhlamak istiyor?..

26 Mart 2008 Çarşamba

HAKSIZLIK DİZ BOYU...

Gazetede yazıyı okuyunca yayımlama ihityacı hissettim.. Yorumu size bırakıyorum.. Kul hakkı, İnsan hakkı, adalet sözlerinden bahseden bu hükümetin bunları esas gözönüne alması gerektiğini düşünüyorum...
Sayın Şükrü KIZILOT'a da bu yazısı için teşekkür ederim.. hepimizi ampulun aydınlatamadağı şekilde aydınlattığı için...

Şükrü KIZILOT
skizilot@yaklasim.com
Milletin vekili ile aslının farkıSON günlerde en çok tartışılan ve herkesi ilgilendiren iki konu var. Bunlar "sosyal güvenlik" ve "sağlık hizmetleri" ile ilgili...Bu iki konuda, milletvekilleri yani milletin vekili ile milletin aslı arasındaki farkları biliyor musunuz?Merak edenler için açıklayalım.
SAĞLIK HİZMETLERİ
1. Ödenecek Para:
a) Milletvekilleri: Gaziler gibi yüzde 20’yi bulabilen "özel hastane farkını" ödemiyorlar. Bunun dışında, ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesinde her vatandaştan alınan 2 YTL katkı payını bile ödemiyorlar.
b) Milletin Aslı: Özel hastaneye gittiğinde, yüzde 20’yi bulabilen "özel hastane farkı" ödeyecekler. Ayrıca 2 YTL katkı payını da ödüyorlar.
2. Emeklilere Sağlık Hizmetleri:
a) Milletvekilleri: Emekli milletvekilleri ve ailesinin sağlık giderleri TBMM bütçesinden karşılanıyor. Özel hastanelerden yararlandıklarında, faturanın tamamını TBMM öder. Herhangi bir ad altında para ödemezler.
b) Milletin Aslı: Emekliler ve ailesi, özel hastaneye gittiklerinde, yüzde 20’yi bulabilen "özel hastane farkı" ödeyecekler. Ayrıca kamu hastanelerinde de ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesinde 2 YTL katkı payı, otelcilik hizmeti ve öğretim üyesi farkı ödeyecek.
3. Diş Tedavisinde İmplant Bedeli:
a) Milletvekilleri: Emeklileri de dahil, diş tedavisindeki implant bedelinin tamamı, TBMM’ce karşılanıyor.
b) Milletin Aslı: Bırakınız tamamını, 1 YTL’si dahi ödenmiyor.
EMEKLİLİK
1. Emekli Aylığı Tutarı:
a) Milletvekilleri: Ayda 4.219 YTL emekli aylığı alıyorlar.
b) Milletin Aslı: Bu tutarda bir emekli aylığı hayal...
2. Çalışırken Emekli Aylığı Alabilme:
a) Milletvekilleri: Milletvekilliği görevi sürerken, milletvekili olarak ücret ve ayrıca emekli aylığını aynı anda alabiliyorlar. Bu arada, milletvekilliğinde 2 yılı dolduranlar, emeklilikle ilgili diğer koşulları taşıyorlarsa, "milletvekili emeklisi" olup, aynı anda, hem milletvekili maaşı hem de milletvekili emekli aylığı alabiliyorlar.
b) Milletin Aslı: Kamuda çalışanlar, hizmet süreleri 40 yıl bile olsa, hem ücret hem de emekli aylığı alamıyorlar. Çalışırken ücret, emekli olduklarında da emekli aylığı alabiliyorlar."Milletin aslına dayak, vekiline kıyak gibi bir şey. Peki niye böyle?" diye soranlara;Anayasamızın 86/2. maddesinde, bu konuda özel bir hüküm yer alıyor. Birlikte okuyalım:"TBMM üyelerine ödenecek ödenek ve yolluklar, kendilerine TC Emekli Sandığı tarafından bağlanan, emekli aylığı ve benzeri ödemelerin kesilmesini gerektirmez."Evet... Yanlış okumadınız; yasaya değil, Anayasa’ya özel bir hüküm konulmuş!
3. Çalışan Emekliler:
a) Milletvekilleri: Emekli milletvekilleri, herhangi bir işte çalıştıklarında, "Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP)" ödemezler.
b) Milletin Aslı: Emekli olarak çalıştıklarında, SGDP öderler.
BORÇLANMA
1. Milletvekilleri: 15 yıla kadar, geriye dönük borçlanıp, kolay emekli olabiliyorlar.
2. Milletin Aslı: Bırakınız 15 yılı, bir gün dahi geriye dönük borçlanamıyorlar.
Şimdi, "Milletin aslına tanınmayan bu haklar, vekiline niçin sağlanmış?" diye soranlar olabilir.Haklısınız... Ancak bu sorunun muhatabı biz değiliz; vekillerinize sormanız gerekiyor...

24 Mart 2008 Pazartesi

GELELİM KENDİMİZE...

Yoğun geçen bir hafta sonundan sonra işime geldim ve istemeyerek de olsa ÜDS sınav sorularına şöyle bi baktım... Çok fazla soru hatırlayamadım ama hatırladıklarım da moralimi bozmaya yetti. Bu sefer de alamıcam sanırım 65 denen gerizekalı notu.. :(( Neyse en azından şuna seviniyorum en azından bir süre daha test çözmek zorunda değilim ve bu arayı biraz dinlenerek ve ALES için hazırlanarak geçirebilirim. Gerçekten yorucu ve stresli bir dönem geçirdim...
Gelelim ülke gündemine... Gelişmeleri yakından takip etmeme rağmen bir affallama dönemi geçiriyorum resmen... neler oluyor, bu ülke nereye gidiyor diye düşünürken bi bakıyorsunuz aydınlarımız sorgulara alınıyor, türlü türlü işkenceler ediliyor insanlara. Susturmaya çalışıyorlar bizleri... Sabah iş gelirken Alem FM dinlerim genellikle. Bugün de her zamanki gibi dinlerken Kripto Odası adlı programa denk geldim ve (sunucunun adını ne yazık ki bilmiyorum) muhteşem bir analize kaptırdım kendimi... Beni bu kadar mest eden konuşma şuydu...
"Bundan 2 yıl önce kayıp trilyon davasında Erbakan'ın aldığı hapis cezasını yaşına hürmeten ev hapsine çeviren AKP liler, gecenin 4 ünde 83 yaşında İlhan Selçuk 'u gözaltına aldırırken acaba yaşa hürmetleri nerde kalmıştı?" Gerçekten çok doğru bir tespit. Nerde sizin yaşa saygınız? hani yaşa saygınız sizden olanlara ve sizden olmayanlara karşı değişiyorsa bilelim. çocuklarımıza da öyle öğretelim bundan sonra... Bak bu adam bizden ona saygı göster ama bu adam bizden değil istersen ölsün umursama... Bize yakışmaz...
Diğer yandan sıkıştıkça sıkışan AKP hükümeti nereye saldıracağını şaşırmış durumda. Anlıyorum, bi kuyruk acınız var ama intikam planları yapacağınıza ya da kalan zamanınızı böyle şeylerle tüketeceğinize bi bakın bakalım kendinize.. Acaba adam olur muyuz deyin bi kere... Demokrasi sadece partiniz kapatılacağı zaman gelmesin aklınıza.. Piyasalar kötüye gidiyor diye yargıtay başsavcısını suçlamayın (zira satacak hiçbişi bırakmadınız bu ülkede), expo2015 izmire alınmazsa suçlusu başsavcıdır demeyin... Bir dönün kendinize bakın... Biz bu süreçte ne yaptık diye düşünün..
Ben kendi adıma bir eleştiri yapmak istiyorum haddim olmayarak... Biz ne yaptık bugüne kadar? UYUDUK... Bağıra bağıra gelen bu tehlikeyi görmezden geldik belki de işimize geldi. Şimdi oturduğumuz yerden ah vah edip dövünmek yerine belki harekete geçebiliriz. belki diyorum çünkü birlik olabileceğimizden de emin değilim... Öyle bir böldüler ki bizi parçalara bir parçayaı toplasanız öbür parça ayrılıyor bizden...
Cumhuriyet gazetesi önüne gidip destek veren ve bu hükümetin haksız uygulamalarını protesto eden kişileri yürekten kutluyorum...

20 Mart 2008 Perşembe

BENZERLİK İNANILMAZ...

Türk dostu ve Atatürk hayranı, halen ABD'de yaşayan ve kız kardeşi İran Mollaları tarafından katledilen, bir İran'lı Felsefe Öğretmeninin Türkiye'de ki çağdaş ve Atatürkçü insanlara yazdığı bu mektubu, lütfen dikkatlice ve sonuna kadar okuyun. Ve sonra da iletebildiğiniz kadar çok kişiye, hatta mümkünse tanıdığınız tüm AKP'yi destekleyen insanlara da gönderiniz. Gönderiniz ki hiç olmazsa giden Trenin belki son vagonuna tutunabiliriz… Bu yazıyı daha önce almış ve okumuş olabilirsiniz ama şuna dikkat ediniz lütfen. RTE nereye gitmek üzere…. Çok geç olmadan...Gelecekteki Türk İslam Devleti Başkanının "Fetullah Gülen" olacağını ve Başbakan'ın neden hiçbir ilişkimiz olmayan Tanzanya isimli garip bir ülkeye ziyarete gittiğini daha iyi anlayın.

NE OLUR BUNA DA KOMPLO TEORİSİ DEMEYIN ARTIK CUNKU BELKI DE SIZ BU MAILI OKUDUGUNUZDA,

RTE Türk İslam Cumhuriyeti Başkan Adayı Fetullah GULEN'E saygılarını sunuyor olacaktır.

Sevgili Türkiye deki dostlarım ve kardeşlerim,



Devrim sırasında devrim muhafızları tarafından önce tecavüz edilip, daha sonrada ipe gönderilen çok sevgili kız kardeşim Mehtab'ın anısına...

Bu mektubu sizlere yazmamdaki neden bizim 30 sene kadar önce yaşadığımız o talihsiz ve karanlık günün Türkiye için de yaklaşıyor olduğunu görmem ve bundan daha derin olarak kalbimde hissetmem oldu. Türban yasasının mecliste onaylandığı tarihin İran İslam devriminin olduğu güne denk gelmesi kalbimde bunun ilahi bir güçten gelen uyarı fişeği olduğu hislerini uyandırdı ve bu mektubu kaleme almaya karar verdim. Biliyorum hepiniz kalbinizde karanlığın otoritesini hissettiniz. Karanlık otorite gelmeden hissettirdi yaklaştığını. İran İslam devriminden 1 hafta kadar önce Türkiye'ye gecen, uzun bir sure burada yasayan ve daha sonra Kanada'ya iltica eden ve hâlihazırda bu ülkede felsefe öğretmenliği yapan bir İranlıyım. Atatürk'ün aydınlık Türkiye'sini çok seviyorum ve yüreğim kan ağlayarak İran'da "O gün" gelmeden önceki olayların sanki bir tekrarını sinemada izliyor gibi Türkiye'de görüyorum. Yobaz karanlığında hunharca katledilen kız kardeşim anısına sizlere yalvarıyorum ki, sakin olmaz demeyin! Sakin Türk Ordusu olduğu surece olamaz demeyin çünkü aşağıda anlatacağım gibi o gün geldiğinde tüm orduların eli kolu bağlanabilir. Bizim ailemiz İran'da laik, sol görüşlü ve aydın bir aile idi. Devrimden 1 ay önce bize bile söyleseler idi 1 ay sonra durum bu olacak diye biz bile güler geçerdik, "deli misin?" diye sorardık belki de. Belki de derdik ki "Şah'ın bu güçlü ordusunu nasıl yeneceklerde Şeriat karanlığını getirecekler?".

Sizlere önce Iran İslam devriminin nasıl geliştiğini kısaca anlatmak istiyorum çünkü Türkiye'deki gelişmelerle çok büyük benzerlikler mevcut.

İRAN İSLAM DEVRİMİNİ BAŞARIYA GÖTÜREN AYAKLAR:


1-Büyük kesimi fakirleşen halk dincilerin pençesine düştü. Bu halk yiyecek, giyecek gibi ufak yardımlarla onların safına çekildi. Beyinleri yıkandı ve
fakirliklerinin temelinde kirli ve dinsiz rejim olduğu benliklerine yazıldı. Açlıkla boğuşan halk bu cehaletin pençesine kolaylıkla düştü ve rejime düşmanlaştı. (COK FAKIRLESEN TURK HALKINADA AYNI SEYLER YAPILIYOR)

2-Hep demokrasi ve özgürlük dendi. Humeyni devrimi yapana kadar hep demokrasi ve özgürlük vaat etti. Bu şekilde birçok sol görüşlü insanları da
kendi saflarına çekti. Bu insanlar devrim akabinde ipe giden ilk insanlar oldu. (TURKIYE'DE HEP DEMOKRASI VE OZGURLUK DIYORLAR)

3-Emir komuta zincirinde yapılanmış olan din adamları halkı kontrol altına aldı. (BASI ABD'DE YASAYAN MALUM TARIKAT'IN YAPILANMA BICIMI OLAN "ABI" YAPILANMASI BU EMIR KOMUTA SEKLIDIR VE DEVRIMIN EN ONEMLI AYAKLARINDAN
BIRISI BU EMIR KOMUTA YAPILANMASIDIR. BU EMIR KOMUTA YAPILANMASI DEVRIMIN HALK ORDUSUDUR VE DEVRIM SIRASINDA BU EMIR KOMUTA COK KISA ZAMANDA COK BUYUK KITLELERE EGEMEN OLUR.)

4-Kargaşa ve kaos ortamında askeri Kışlalar basildi. Ellerinde Kur'an ile kışlalar ele geçirildi. (BU AYAGA COK DIKKAT EDELIM CUNKI DEVRIM SIRASINDA TURK SILAHLI KUVVETLERINI ELE GECIRMENIN EN ANAHTAR AYAGI BUDUR.)

Türk silahlı kuvvetleri bildiğim kadarı ile 600-800,000 kişiden oluşan bir kuvvettir. Yalnız unutulmaması gereken gerçek bu ordunun ancak %0,1(Binde Bir) lik bir bolumu rejimin muhafızıdır. Yani Harp okullarında eğitim görmüş subaylar ancak bu kadardır. Geri kalan %99.99 er rejim muhafızı değildir. Onlar emirlere göre hareket eden vücut parçalarıdır. Beyin olan ise az sayıdaki subaylardır. Iran devriminde kargaşa ve kaos ortamında kışlaları basan yobazların ellerinde Kur'an ile erleri geçerek direnen subay ve komutanları katlettiler. Burada kilit nokta ellerinde Kur'an ile harekete gecen büyük halk kitlelerine karşı erlerin silah kullanmakta zorlanacağı gerçeğidir. Zaten kullansalar bile cahil ve beyni yıkanmış halk öyle bir kudretle kışlalara saldırmıştır ki sonunda kışlalar teslim alınmıştır. O askerin açtığı ateş sonucu halktan çok ölen olmuştur ama sonuçta bir noktada erler silah bırakmak durumunda kalmışlardır. Erin kendi başına alacağı savaş inisiyatifi düşmana karşıdır. Ama büyük kitleler halinde ve ellerinde kuranlarla üzerine gelen kendi halkına karşı bu kararlılığı göstermesi mümkün olamaz. Yani er buna bir noktadan sonra direnmez yâda direnemez. Çünkü o er karşısındakinin karanlık bir devrim yapacak olan insanlar olduğunu bilecek bilinçte de değildir, kaybedeceği aydınlığın ne olduğunu da. Bunu bilecek olan sadece subaylardır. Ve kanlarının son damlasına kadar savaşacak olanlarda bu konuda aydınlanmış Türk subaylarıdır. Ama yukarda bahsettiğim üzere onlar ordunun sadece ve sadece en fazla binde birini teşkil ederler. Yani devrimin asil savunucusu Türk ordusunun tümü değildir, sadece subay kademesidir ve erlerin durduğu ve etkisizleştirildiği noktada o subay kademesinin yok edilmesi kolay olacaktır. İran'da ordu bu şekilde etkisiz hale getirilmiştir. "Er düşman işgali durumunda durmaz ve etkisizleştirilemez, sonuna kadar da savaşır, ama büyük bir kudretle gelen kendi halkı karşısında durabilir."

Şu aşamada aldıkları bu büyük ivme ve arkalarındaki çok büyük güçler ile onları normal yollardan durdurmak çok zor olacaktır. Ve bunların durdurulmadan hareket edeceği her gün ivme ve güçlerini artıracak ve isi zorlaştıracaktır. Silahlı kuvvetler ne kadar erken hareket ederse o kadar iyi olur. Sonra geç olabilir. Silahlı kuvvetlerin su veya bu neden ile eli kolu bağlı ise ki öyle görünüyor bu durumda silahlı kuvvetler "O GUN" geldiğinde kışlarını nasıl muhafaza edeceğinin planını çok iyi yapmalıdır. Çünkü kilit bu noktadır. Silahlı kuvvetler etkisiz hale getirilemedigi müddetçe devrim başarıya ulaşamaz. Bu nedenle her askeri kışlaya normal erlerin haricinde kışlaları kanının son damlasına kadar savunacak "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" oluşturulmalı ve bunların böyle büyük bir halk hareketine karşı erlerden önce devreye girip, erler
şaşkınlıklarını üzerlerinden atana kadar çatışmaya girmeleri sağlanmalı ve burada kazanılacak vakit ile gerideki subaylar erlerin dağılmasının önüne geçmelidir. Yani ordunun esas gücü ve gövdesi olan erlerin kontrolü kesinlikle kaybedilmemelidir. Iran ordusunun böyle bir hazırlığı olmadığı için gafil avlandı.

Oluşturulacak olan "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" yobazlar ile çatışırken, erlerde üzerlerindeki şaşkınlığı atacaklar ve subayların organizasyonu ile çatışmalara destek vereceklerdir. Oluşturulacak "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" çok özel eğitilmeli ve de Atatürk'e ve devrimlerine cani pahasına savunacak şekilde inanmış olmalıdırlar. Aksi halde basarîsizlik kaçınılmazdır. Çünkü en son Lübnan'da gördüğümüz üzere davasına inanmış bir kaç yüz Hizbullah Militanı dünyanın en iyi ordularından birisi olan İsrail ordusunu ağır zayiatlarla yenilgiye uğrattı.

Sevgili dostlar ve kardeşler, elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştım çünkü aydınlığı savunmak durumunda olan sizler İran'ın geçtiği bu karanlık tüneli anlamak durumundasınız. İran'ın bu acı tecrübesi sizlerin uyanık olması için bir şans olur umarım.


Aşağıdaki birinci linkte İran'ın devrimin hemen öncesi görüntüleri ile hemen sonrası görüntülerini bulacaksınız. Orada göreceğiniz üzere Iran devrim öncesi belki su anki Türkiye'den bile daha modern. Yani olmaz, olmaz demeyin. İkinci linkte ise Devrim lideri Humeyni'ye kadınların şiir okuması. O linki vermemin nedeni ise o koltukta bir gün bugün ABD'de ikamet eden malum cemaatin başı olan şahsın oturabileceği ihtimalidir. Acı ama sanki tarih tekerrür ediyor.

http://www.youtube.com/watch?v=Gj1rSmQ5kvg
http://www.youtube.com/watch?v=rO2rf8KPacI

Benim çok sevgili kız kardeşim Mehtab anısına yapabileceğim bu kadar. Elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştım. Ama sizin geride kalan, aydınlık yarınlar bekleyen kızlarınız, kardeşleriniz, çocuklarınız ve Mehtab'lariniz için yapabileceğiniz çok şeyler var karanlık "O Gün" çökmeden önce Atatürk Turkiye'si ne... Yapabileceğiniz ilk şey bu mektubu bildiğiniz, tanıdığınız insanlara ulaştırarak daha fazla insani uyandırmak olabilir. O acı çok büyük acı sevgili kardeşler, anlatmak istemiyorum içinizi karartmamak için ama sevgili kardeşim Mehtab keşke bu dünyaya gelmemiş olsa idi de "O gün" o acı sonu yaşamamış olsa idi o karanlık ve pis yobaz şehvetinin pençesinde. Allah sizleri ve Atatürk Türkiyesini korusun o yobaz karanlığının sevgili kardeşim Mehtab'a gösterdiği acı sondan. Anlatamıyorum onu yobazların nasıl katlettiğini, elim varmıyor yazmaya, dilim gitmiyor anlatmaya....


Mohsen Yazd


Sen bu yazıyı neden yayınladın sorusu aklınıza gelmiştir. Benzerlikler dikkatimi çekti. Bu devrimi gerçekten yaşamış insanlarla tanıştığım için belki de doğruluğuna inandım. Bu yüzden sizlerle paylaşmak istedim... Umarım sonumuz yanıbaşımızdaki İran gibi olmaz...

18 Mart 2008 Salı

İLANEN DUYURULUR!!!

Hazmedemiyorum... İşini bilenin, yönetimle arası iyi olanın, adamı olanın haketmediği mevkileri, ödülleri ve mutlulukları almasını hazmedemiyorum. Sırtımızı kendimize yasladık diye başımızdan dert tasa hiç eksik olmuyor... Yoruldum artık.. Hep çabalamak zorundayım bir yerlere gelmek için... Hep kendi hayatımda fedakarlıklar yapmak zorundayım. Kimse de arkadaş sen bunu hakettin hadi bu kolaylık da senin olsun demiyor. Maddi ve manevi bir çöküş içindeyim.. Doktoraya başlamak istiyorum olmuyor, hayatımda bir düzen kurmak istiyorum olmuyor... Daha sayabileceğim neler var ama onlar da olmuyor gerek yok... Eğer bu sefer de hakkım yenilirse yapacaklarımdan korksun herkes.... Burdan ilan ediyorum...

ÇOCUK İSTİSMARINI DURDURUN!!!

Sevgili Blog arkadaşım Goddess Artemis her zamanki toplumsal duyarlılığıyla çocuk istismarı konusunda beni de mimlemiş...İyi de etmiş aslında... Çocukluğumuzdan hatırladığımız bir şeyi sormuş... En iyi hatırladığım şarkı Cem Karaca dan Ceviz Ağacı... Neden bilmiyorum ama o şarkıyı duyduğum zaman hala bir tuhaf olurum... Bu arada yarı teknoloji özürlü ben verdikleri banner ı hala bloguma eklemeye çalışıyorum ama halen nasıl olduğunu bulabilmiş değilim. Bir bilene sormalı...
Ben de bu konuda Ezginin güncesi, far side of the moon, imgelerin dünyası ve ecinin çilek rüyasını mimliyorum.. Eminim onların bu konuda benden fazla söyleyecek sözleri vardır... Ben ne yazık ki ıvır zıvır konularda çok şey konuşabiliyorken hatta çenemi kapatamıyorken böyle önemli konularda sanki kelimeleri yutmuş gibi tek kelime edemiyorum... Ama sanırım şunu yapabilirim; Sonuna kadar destekliyorum... ÇOCUK İSTİSMARINI DURDURUN...

Aşağıdaki HTML kodunu kullanarak Çocuk İstismarını Durdurun! Banner'ini bloğunuza ekleyin lütfen:

doctus

10 Mart 2008 Pazartesi

RECEP İVEDİKSEL BİR GECE...

Dün akşam arkadaşlarla şu aralar çok meşhur olan ve vizyona girdiği günden beri sinemaların önünde kuyruklar oluşturan Recep İvedik filmine gidelim dedik... Gittik...
Film hayatınız her anında, her köşe başında rahatlıkla görebileceğiniz standart bir magandayı anlatıyordu. Adam kaba saba ama duygusal... Maganda ama insanlığı ölmemiş... Argo kelimelerin be konuşmaların çok olması biraz rahatsız etse de filmde en çok gülünen kısımlarda bu konuşmalar oluyor genelde... Eğlenceli bir akşam geçirdiğimizi söyleyebilirim. Bol bol güldük... Ama şu da bir gerçek ki çocuklarıyla beraber gelen aileleri esefle kınadım.. Bu kadar küfürlü, bu kadar argo kelimenin olduğu bir filme ben olsam çocuğumu götürmezdim.. Millet filmleri izletiyor ondan sonra da bu çocuk bu şekilde konuşmayı nerden öğreniyor diye sorguluyor.. Bir de diyor ki üstüne gaffur kaldırılsın kötü örnek, recep yayınlanmasın kötü örnek... E izletme be kardeşim.. madem kötü örnek olabileceğini biliyorsun izletme... Neyse benim yine ukala eğitimci yönüm çıktı meydana :))
Gelelim sonuca... İzlemek isteyenlere tavsiye olunur.. bol bol gülersiniz, ama sanatsal bir yön asla beklemeyin.. Hüsrana uğrarsınız.. Çerez film dediğimiz filmlerden...

7 Mart 2008 Cuma

KİM ACABA??

Depresyonun temelinde daha önceden isteyerek ve severek yaptığı günlük aktivitelere karşı isteksizlik ve hayattan zevk alamama durumu vardır. Ek olarak depresyondaki kişide kederli ve üzgün bir duygudurum ile birlikte görülen bazı değişiklikler zamanla oluşur. Bu durumda kişi her şeyi olumsuz olarak değerlendirerek karamsarlık düşünceleri ile geçmişi ve geleceği düşünmeye başlar. Bu düşünceler istemese de kişinin aklına gelir. Yani günlük yaşantıda her şeyin olumsuz taraflarını görür.
Yalnız normal sınırlarda kabul edilecek gün içerisindeki duygulanımdaki çökkünlükler depresyon sayılmaz. Depresyon diyebilmemiz için aşağıda sıralanmış belirtilerin gün içerisinde hemen hemen gün boyu ve en az son on beş gündür devam ediyor olması gerekir.
* Hemen her gün ve günün büyük bir kısmında gözlenen çökkün bir duygu-durum hali ( kendini mutsuz, ağlamaklı, kederli hissetme hali).
* Hemen her gün yaklaşık gün boyu süren tüm ya da çoğu etkinliğe karşı ilgi ve zevk almada azalma (daha önce keyif alınan işler, hobiler ve alışkanlıklardan artık hoşlanmama , bıkkınlık, cinsel isteksizlik ).
* Diyet uygulanılmamasına karşın önemli derecede kilo kaybı ya da alımı ( bir ay içinde vücut ağırlığının %5 inden fazlasının artması ya da azalması) ya da hemen her gün iştahta artma yada azalmanın olması.
* Hemen her gün uykusuzluk yada aşırı uyku hali.
* Hemen her gün olağan beyinsel ve vücutsal işlevsellik, hareketlilik halinde azalma ya da huzursuzluk
* Hemen her gün halsizlik ,yorgunluk hisleri,daha önceki günler kadar enerjik hissetmeme.
* Hemen her gün kendini değersiz hissetme,küçük görme,kendini beğenmeme,suçlu ya da günahkar hissetme hali.
* Hemen her gün düşünme ya da konsantrasyon yeteneğinde azalma olması (konuşulanlara, okunan şeylere, izlenilen dikkatini verememe, gibi) ya da kararsızlık hali.
* Tekrarlayan ölüm düşünceleri,intihar planları veya eylemlerinin varlığı.

YAŞASIN BUGÜN CUMA...

Yaşasın bugün cuma diyorum ama esas iş hafta sonu başlıyor benim için... Evin temizliği, derlenip toplanması, çocuk, kurs, arkadaşlarla yapılacak olan sosyal etkinlikler ve tabi bunlara katılırken yapılacak olan hazırlık derken bi bakıyorum yine pazartesi oluvermiş... Ve ben sürüne sürüne de olsa iş yerimin yolunu tutuyorum... Aslında iş yerinde dinleniyorum da. En azından 1-2 saat de olsa oturma şansım var.. Ama yine de bugünün önemini kısa bir video ile sizinle paylaşmak istiyorum... Cuma neşesi olsun :)))

3 Mart 2008 Pazartesi

BİR GARİP HALET-İ RUHİYE...

Bugün pazartesi... Hafta başı ve hava güneşli... Aslında neşeli olmam gerektiğini düşünmemi sağlayan bir şeyler var gerilerde... Ama nedense içimde bir huzursuzluk, bir gerginlik hakim. Duygularım karmakarışık. Kendimi yapayalnız hissediyorum bazen. Acaba bu yalnızlık benim tercihim miydi yoksa buna itildim mi diye düşünüyorum. Çok yorgunum. Omzumda koca bir dünyanın yükü var sanki. Tüm karamsarlığım ve gerginliğim üzerimde bugün... Kendimi binadan dışarı atmak istiyorum ama ayaklarım gitmiyor.
Hayatımda bir şeyler hep eksik gibi geliyor bana. Dışardan bakanlar hep aynı şeyi söylüyorlar... Mutlu bir yuva (!), sağlıklı bir bebek e tabi bir de bu kıtlıkta sağlam bir işim var... Ama bir şeyler eksik kalıyor yine de.. Çözemedim...