24 Nisan 2007 Salı

NİHAYET AÇIKLADILAR...

Günlerdir aklımızı karıştıran sorunun cevabı bugün verildi nihayet... AKP cumhurbaşkanı adayı olarak kimi gösterecek? Tabii ki Abdullah Gül... Neden mi?
  1. Bülent Arınç çok sivri dilli ve çok göze batan birisi, daha önce başörtüsü muhabbetinden dolayı adı çok anıldı. O zaten olamazdı...
  2. Tayyip amca pasif konuma geçmek istemezdi çünkü o halkın önünde lider gibi görünerek prim yapıyor. Zannediyor ki o gidince partisi dağılacak.. (olabilir de tabi :))
  3. Dış işleri bakanı olarak görev yaptığı sürede çok övgü alan ve uluslararası (arap ülkeleri) arenada tanınan birisi olduğu için Abdullah GÜL...
  4. Ersönmez Yarbay da zaten parti tarafından kararlaştırılmış bir isim... Önce onu kendi isteğiyle çıkmış gibi gösterip ortamı biraz olsun yumuşatmak istediler ama başaramadılar. Yani bu adamın zaten şansı yok...

Ya bu kadar ülkenin gündemine oturmaya ne gerek vardı? Avrupada böyle bir seçim olacağı zaman adaylar 6 ay öncesinden belli oluyor ve hiç bu kadar ortalık bulandırılmıyor. Neyse biz ülkemize dönelim.. Şimdi karşısına kim çıkacak diye çok merak ediyorum... Şu anda 3 adayımız var. 2 tanesinin şansı yok zaten... Abdullah Gül de bunların arasından sıyrılıp çıkıyor. Aslında düşününce kötünün iyisi denebilir ama demesek daha iyi. Ülkenin daha çağdaş insanlara ihtiyacı var. Bakalım görelim bundan sonra neler olacak...

17 Nisan 2007 Salı

Değişen Dünyam...


Herkesin hayatında belli dönüm noktaları var aslında...

Çoğu kişi bu dönüm noktalarını es geçiyor ve nedeeen sonra farkına varıyor. Anlatacağım hikaye benim hayatımın dönüm noktası...

Bir 19 mayıs sabahı, sıradan bir gün milli bayram ve tatil olması dışında... Elimde bir gebelik testi ve sonuç ortada...

Neler hissettiğimi anlatmam çok zor... Bunu anlatabilecek bir kelime benim dağarcığımda yok. Aslında belki Avrupa Yakası dizisinden bir replik bunu anlatabilir: COŞKULU BİR DİNGİNLİK..

Bir çocuğum olacaktı ve ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Hatta hayatımda fazladan bir insana daha yer açabilecek miydim onu bile bilmiyordum. Üstelik bu insan bana muhtaç olacaktı. Tüm hayatımı değiştirecekti, ona göre kararlar vermeye başlayacaktım, ona göre uyumaya ve uyanmaya başlayacaktım.. Çok karmaşık duygular yaşadım uzunca bir süre.. İşin kötüsü bu bebeği istediğimden bile emin değildim. Zamana bıraktım bu fikirlere alışmayı.. Ve esas bomba sonra geldi :) . İkizlerim olacaktı ve bu yukarıdaki tüm yazdıklarımın 2 ile çarpılması demekti :S .

Neyse... Zaman gerçekten ilaç oldu bu fikre de alıştım. İkizlerimi daha doğmadan çok sevmeye başladım. Resimlerini yanımda taşıdım çok uzun bir süre.. (ultrason çıktıları tabi bu resimler :)) Cinsiyetlerini öğrendiğimde kendimce isimler taktım, onlarla konuştum, masallar anlatım.. Yalnız çoğu kadının aksine benim hamileliğim 6.5 ay sürdü... Ve zaten olanlar da ondan sonra oldu. Ani bir kararla benim miniklerim dünyaya gelmek istediler. Biliyorum 2.5 ay kadar acele ettiler ama yapılabilecek bir şey yoktu artık, onların istediği gibi olacaktı herşey... Minik kızım ve oğlum 5 kasım günü dünyaya geldiler... Minicik bedenleri o kadar çelimsizdi ki kuvözde toparlanmaları gerekiyordu. Özel bakıma muhtaçtılar. Ve gereken herşey yapılmasına rağmen minik kızım Melek daha fazla tutunamadı ve aramızdan 41 saat sonra ayrıldı. Üzülmeye bile fırsatım olmadı desem yeridir. Çünkü bana muhtaç bir bebek daha vardı. Umudumu yitirmemem ve oğlum için ayakta durmam gerekiyordu. Oysa kızımla da paylaşmak istediğim ne kadar çok şey vardı...

Oğlum, Enderim... Ne zor yollardan geçti.. Tabi biz de onunla aynı yollardan yürüdük.. İlk gördüğümde onun da yaşamayacağını düşünmüştüm. O kadar zayıf ve küçüktü ki... İtiraf etmeliyim o zaman yüreğim cız etti... Kendimi suçladım uzunca bir süre.. Ama ne yaparsan yap olacağa ve öleceğe çare yoktu...

Enderim o kadar sıkı tutundu ki hayata 59 gün hastanede kaldıktan sonra bir gece elime tutuşturuverdiler al bu senin çocuğun diye.. Tam 10 gün acaba ne zaman alıp gidecekler bu çocuğu elimden diye düşündüm. Benimsemek zor oldu.. Çünkü 2 ay çocuk yoktu ve başkasının çocuğunu ziyaret eder gibi hastaneye gidip geliyordum.

Şimdi dünyaları verseniz bebeğimden ayrılmayı göze alamam. O kadar hayatımın içinde o kadar benim ki... Tüm hayatımı ona göre planlamak, ona göre uyuyup uyanmak hiç de zor gelmiyor..

Bunları neden anlattım? Okuyun moraliniz bozulsun diye değil, sadece içimde belki de çok uzun zamandır sakladığım ve kendimle bile paylaşamadığım duygulardı burda yazdıklarım. Aslında bu konuda yazılacak daha çok şey var şimdilik bu kadarına gücüm yetti. ( Bu arada bebeğimin üzerindeki kıyafet prematüreler için özel üretilmiş olan 45 cm. lik kıyafet ama o bile ne kadar büyük )

Ben de varım...

Arkadaşlarım "biz blog oluşturuyoruz sen de bir tane oluştur ve bize katıl" dediklerinde aslında çok da sıcak bakmamıştım. Ama sonradan içini dökmenin, insanlarla bir şeyleri paylaşmanın güzel bir yolu olduğunu farkedince "ben de varım" dedim. Ve şimdi buradayım...
Ne anlatırım, ne konuşurum, ne kadar saçmalarım şimdiden bilemiyorum.
Ama BEN DE VARIM...